Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GÖREV yerim gereği, bu defa üzerinde fikir bildirmek zorunda kalmadan, kimseyle tartışma durumuna düşmeden, hemen hepsinin sonunda yanlış çıkacağına emin olduğum bazı kamuoyu araştırmaları üzerine konuşmadan, sadece kendi görevime konsantre olarak bu badireyi atlatacağım galiba.

        Ancak kafamda ülkenin en büyük sorunu olan tarım sektörünün geleceği hakkında bu kampanyada tatmin edici bir söz duyamamanın getirdiği eksikliği, tatminsizliği, hayal kırıklığını yaşıyorum.

        Bu sektörle bağlantılı olarak hemen her aday konuyu “mazot parası” seviyesinde tutabiliyor. Mazot parası da çok önemi tabii ki, ama tarımı kurtarmak için büyük bir master plan, bir strateji oluşturmadıkça biz döviz kurlarıyla uğraşırken bir de bakmışız ki ülkenin temeli tamamen çöküvermiş.

        Bu tehlike bugünden yarına olmasa bile yine de var. Tarım bir ülkenin omurgasıdır. Ülkenin ayağını yere sağlam basabilmesinin garantisidir. Tarımı sağlam, dinamik olmayan bir ülkede endüstri de tam kurulamaz, kurlar da kontrol altına alınamaz.

        Aslında Türkiye şu anda üzerinde iyi düşünülmüş bir master plan çerçevesinde ekonomisini ele alma şansına ve potansiyeline sahip. Üzerinde konuşulmadığı için bu fırsat galiba yine kaçırılacak.

        PLANLAMA İYİDİR

        Kapitalist dünya sistemine entegre olduğundan itibaren Türkiye’de yaşanan örgütlü ideolojik saldırı nedeniyle planlama kavramından korkar hale getirildik. Her planlamanın komuta ekonomisi olduğu, girişimci özgürlüğünü kısıtlayacağı kocaman bir yalandır.

        Yatırımcıya, özel sektöre yol gösterici olan, geleceği gösteren, ileri ve geri bağlantıları iyi düşünülmüş bir planlama yaparak özellikle tarım sektörünü kurtarmak mümkündür. Ancak Türkiye ideolojik körlük nedeniyle planlamadan kaçındıkça bu potansiyelini de elinden maalesef kaçırmaktadır.

        Türkiye ekonomisi üzerine doktora tezimi yazarken, ulusumuzun kurucusu Atatürk’ün ekonomiye el attığı günlerde gördüğü manzarayı detaylı analiz etme durumunda kalmıştım. Atatürk ülke oluşturmak için yola çıktığında ekonomisi olmayan bir durumla karşı karşıyaydı. Yetersizlik şaşırtıcı ve ürkütücü düzeydeydi.

        Zaten global kriz yaşandığından yardımına başvuramayacağı bir dünyada ülkenin olmayan kaynaklarını yaratıp bunları en iyi kullanarak hızla sanayi kurmak zorundaydı.

        Bunu da bir plan hazırlatarak yaptı. O plan, günün şartları gereği emredici bir plan olmak zorundaydı. 1924- 1946 arası rakamları incelerseniz Türkiye’nin o günlerde gerçek bir mucize yarattığını görürsünüz.

        FARKLI YAPMALI

        O günün şartlarına aldırmadan o zamanın politikaları üzerine polemik yapan günümüz siyasetçileri planlamaya ideolojik saldırılarını sürdürebiliyorlar. O dönemde planlamanın ağır sonuçlarını yüklenmiş olan tarım sektörünü de kendi yanlarına oy tabanı olarak çekebiliyorlar. Ülkede sağın özellikle güçlü olmasının tarihi ekonomik temeli de budur.

        Ancak bugün değişik bir planlama yaparak tarımı hızla şahlandırmak mümkündür. Emredici, zorlayıcı değil, yatırım yapacaklara yol gösterecek, ışık tutacak, planlı teşvik ve fiyat politikasıyla bunu yapmak hem kolay hem de elimizdeki potansiyeldir.

        Türkiye’nin emredici değil yol gösterici olan, ekonomide geri ve ileri bağlantılarını sağlam kurmuş dinamik bir master plan yapacak kadroları ve bilgi birikimi mevcuttur.

        ORGANİKTE LİDER ÜLKE

        Türkiye’nin global dev organik tarım piyasasında dünya devi olmaması için bir neden yoktur, yeter ki buna niyeti olan bir lider bulunsun. Türkiye devletçilik kavramı üzerindeki tarihsel yükü atarak yeniden tartışmalı ve Atatürk dönemi ekonomi politikalarını hatasıyla sevabıyla gerçekten anlayıp geleceğe yürümelidir.

        Bugünkü görünümden başka çıkış yolu yoktur. Harekete geçmediğimiz takdirde tarım sektörü tamamen yok olabilir.

        Diğer Yazılar