Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dilipak’a katılıyorum.

        Bu son zamanlarda çok fazla olmaya başladı.

        Ya ben tuhaflaşıyorum ya da o tamamen kafayı yemiş durumda.

        Daha büyük olasılık ise faklı mahallelerde olsa da ikimiz de gururlu biçimde kafaları yemiş olduğumuzdan farkında olmadan yavaştan kendi mahallerimizden tüyüp yeni bir kafayı yemişler gettosu kurmuş, orada ruhen komşu olmuş olabiliriz.

        Süleymani’nin öldürülmesiyle ilgili ‘Dikkat kıyamet fitnesi geliyor’ başlıklı yazı yazan Dilipak’a tamamen katılmaktayım.

        Gerek Washington’da gerek de bizim bölgemizde bir kıyametin yaşanmasını isteyenler ve bunu aktif gerçekleştirmek isteyenler var.

        Bu tür insanların çoğu yaşamdan sonra bir hayatın olacağına ve kendilerinin özelikle kıyameti çıkarmaya yardımcı olurlarsa cennete gideceklerini bile düşünüyorlar.

        Benim bu konuda yaklaşımım çok daha mütevazı. Ben harbi biçimde öleceğime ve daha sonra birhayatımın olmayacağına inanıyorum.

        Bu inanç beni özellikle rahatlatıyor. Çünkü ölümden sonra hayat olsaydı ölümden önceki hayatım ve düşüncelerim nedeni ile sonraki hayatımın hiç de hoş olmayan bir yerde olacağı kesindi. Zaten gonzo yazar Tuğrul Eryılmaz benim gençlik dönemimde yediğim haltları bu nedenle ima etti.

        Hatta bir defasında Dante’nin İlahi Komedi kitabındaki cehennem tasvirini resimleştirmiş olan Sandro Botticelli’nin olağanüstü tablosunu incelerken kendime layık olacak cehennem katını bile seçip arkadaşlarıma, "Beni öldükten sonra ararsanız herhalde tam bu noktada olurum" da demiştim.

        Durum böyle olduğundan öyle kıyamet söylemleri filan beni son derece endişelendiriyor.

        Bu da tanım gereği hiç de hoş bir şey değil. Çünkü sizler gibi ben de doğum yeri sürprizi nedeniyle bu insanda endişe üretme fabrikası gibi çalışan ülkede zaten sinir hastası olmuş durumdayım, bir de başıma kıyamet filan açmayın aman ha…..

        Bu aşamada Dilipak’tan beklediğim de şuydu; biliyorsunuz kendisi uzun süredir kenevir için sosyal çalışmalar yapıyor. Ben ve Oray 'on the record' olarak onu bu çabasında desteklemiştik.

        Hatta ben kabul etmeyeceğini bile bile onu kenevirli viski içmeye davet etmiştim. O da beni Türkiye’de kenevirli lokum yanında kahve içmeye davet etti. Ben de seve seve kabul ettim yakında gerçekleştireceğiz inşallah.

        Zaten millet endişeden kafayı tamamen yemişken, nüfusun büyük çoğunluğu tımarhanelik durumdayken ve güzel bir sakinleştiriciye gerçekten ihtiyacı varken ben bu ortamda fırsatı kullanarak Dilipak’ın kenevir için mücadelesini tırmandırmasını beklerdim.

        Hem Soner Yalçın da herhalde kenevirin medikal yararları hakkında bize destek verirdi.

        Aslında biliyor musunuz Oray’ın, benim, Soner’in ve Dilipak’ın bir araya gelebildiği bir koalisyon tam da Türkiye’nin ihtiyacı olan bir şeydir.

        Diğer Yazılar