Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Salgın nedeniyle elimde olmayan nedenlerle uzunca bir süre Türkiye’den uzak kalmıştım.

        Ne kadar özlediğimi de birçok yazımda yazmıştım, belki görmüşünüzdür.

        O hasret dolu yazıları yazarken bile dönünce her şeyin beklediğim gibi gitmeyeceğini ve gündelik yaşamın hiçbir zaman kafamızda idealize ettiğimiz gibi olamayacağını gayet tabii ki biliyordum.

        New York’ta dönüş günümüzü beklerken, döndükten sonra yaşayacağım kesin olan bazı hayal kırıklıklarının şokuna kendimi hazırlamak için zihinsel egzersizleri de hep yapmaya özelikle itina gösterdim.

        *

        Örneğin New York’ta bulunuyor olmam beni Türkiye’deki olumsuz nitelendireceğim gelişmelerden fazla soyutlamasın diye saat farkı avantajımı da kullanarak neredeyse tüm haber programlarını kaçırmadan izliyordum.

        Yani uzakta olsam bile olumlu olumsuz hiçbir gelişmeden tamamen kopmuş olmam mümkün değil diye düşünüyordum.

        *

        Siyaset düzleminde arada bir kopan ve bana anlamsız gelen her türlü tartışmaya beynimi zaten kapamıştım. Sokakta göreceğime emin olduğum davranış bozukluklarına karşı da hazırdım. Salgında uyulması gereken kurallara uymamanın bir davranış bozukluğu olduğu kesin, döndükten sonra sokakta gördüğüm kadarıyla meğer bu tür davranışlar New York’tayken haberlerde gördüğümden bile fazla gerçekten olabiliyormuş. Ayrıca Türkiye’ye hazırlık sürecimde kendimi sakin olmaya ve hiçbir zaman sinirimi bozmamaya da eğitmiştim diye düşünüyordum.

        REKLAM

        *

        Ama aslında hiçbir şeye hazırlıklı olmadığım Rana ile çıktığımız ilk alışverişte ortaya çıktı.

        Türkiye’de karşılaşacağım olumsuzluklara karşı kendimde oluşturduğumu sandığım bağışıklık sistemim market raflarında gördüğüm fiyatlar nedeniyle bir anda tamamen çöküverdi.

        Neredeyse tüm malların fiyatlarındaki artış iki yıl içinde eski tanıdığım Türkiye’nin yerine adeta yeni bir ülke getirip koymuş gibiydi.

        Biz bu gördüğümüz manzara karşısında şu acı gerçekle yüzleşmek zorunda kaldık; artık gerçek anlamda aile bütçesi açısından son derece zor durumdaydık. Yurt dışındayken zorunlu olarak yapmış olduğum borçlarımın üstüne Türkiye’deki durum da eklenince ortaya çıkan kaçınılmaz sonucu kendimize itiraf etmeli ve acı gerçekle yüzleşmeliydik. Artık alıştığımız hayatlarımız olamayacaktı. Alışkanlıklarımız tamamen değişmek durumundaydı. Hayatlarımız hakkındaki mütevazı planlarımızın bile hepsinin çöpe atılması gerekiyordu. Yeni gerçeğimize bir şekilde uyum sağlamalı ve yeni koşullara uygun bir hayat tarzını benimsememiz gerekiyordu.

        *

        Bunları yazdığım için sakın ha eskiden çok parlak, çok para harcayan bir hayat tarzımız olduğunu filan sanmayın. Aksine ailece hayat tarzımız Türkiye’nin eski orta sınıfına özgü olan mütevazı bir hayat tarzıydı. Yeni karşı karşıya kaldığımız ekonomik durum nedeniyle o eski mütevazı hayat tarzımız bile artık olamayacaktı. Bu kesindi ve insanın bu yaşında bu tür darbelere alışması oldukça güç de olabiliyor, bunu da bilin.

        REKLAM

        Ama bu zor diye gayet tabii ki pes edecek de değilim.

        Yeni koşullarımıza uyum sağlayacağız ve ailece daha güzel günlerin geleceğini umut ederek yaşamımızı sürdürmeye çalışacağız.

        *

        Bu yaşadıklarımız bize özgü değil tabii ki. Ama bu yaşadıklarımızın Türkiye’deki orta sınıfın yaşadıkları açısından anlamını çıkarmak ve bu sınıfın bir tasfiye ile karşı karşıya kalmış olmasının sonuçlarının bu ülke açısından anlamının ne olacağını hepimiz görmeliyiz.

        Bana eskiden bir ekonomist olarak orta sınıfın bir ülkenin omuriliği fonksiyonunu yerine getirdiği ve eğer orta sınıf güçlü değilse o ülkenin güçlü olabilmesinin de mümkün olmadığı anlatılmıştı. Aynı mantıkla orta sınıfı zayıflayan, bu sınıfı küçülen bir ülkenin kendisini de toparlayabilmesi çok zordu.

        Kendi ailemin yaşadıklarından gördüğüm kadarıyla bu ülkede kıt kanaat yaşıyor da olsa kendisine mütevazı hedefler koyduğu takdirde normal sayılabilecek hayatlar sürebilen orta sınıfın bir tasfiyesi süreci yaşanıyor. Bu süreç sonuna kadar giderse bunun Türkiye’deki sınıfsal dengeler açısından anlamının ne olduğu da henüz net değil.

        Türkiye’de cumhuriyetin devamına ve demokrasinin geleceğine önem veren her insan bu orta sınıfın tasfiye sürecinin durdurulması için neler yapılması gerektiğine bir an önce kafa yormalı bence.

        Diğer Yazılar