Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        MAD Dergisi'nin eski sayılarında en beğendiğim sanatçı Don Martin’di. O hayli fantastik, sıra dışı olayları çizdiği karikatürlere bugün benim attığım türde rutin ve sıkıcı başlıklar atardı. Çizilen hikayenin başlığının bize düşündürdüğü ile hiç bir alakası olmazdı. Bence bu, onun karikatürlerini daha da komik yapan bir başka ayrı yönüydü..

        Örneğin bir Don Martin hikayesinin başlığı hatırladığım kadarıyla "Görünmeyen İnsanlar Kongresi'nde Son Derece Rutin bir Gün’dü". Hikayede asansör önünde bekledikleri konuşma baloncuklarından anlaşılan iki kongre üyesi anlatılıyordu. Hikaye tamamen boşluk üzerine kurulmuştu çünkü dediğim gibi görünmeyen insanlar kongresiydi söz konusu olan. Martin’in rutin bir gün olarak nitelendirdiği günde ise bu iki görünmeyen adam hiç durmadan bekledikleri asansörün gelip kapısı açıldığı zaman içinin dolu olmasından şikayet ediyorlardı. Tabii kapısı açılan her asansör tamamen boş olsa da ikisi içerisinin çok kalabalık olduğundan şikayet edip binmiyorlardı. Bu birkaç kez aynen tekrarlandıktan sonra sonunda yine içi diğerleri gibi tamamen boş olan yeni bir asansör geldi ve ikisi nedense ona binip aşağıya indiler ve hikaye de böyle bitti. Başlığının rutin olmasına rağmen hayli absürt ve çizgi dışı mizahtı bu ve beni çok çekmişti.

        REKLAM

        *

        Ben babamla Ankara’daki yaşamımızın o asansörün önündeki iki görünmez adam gibi olduğunu düşünüyorum. Bizim hayatımız da dışardan rutin ve sıkıcı gibi gözükse de aslında hayli çılgın, absürt anlar daima içeriyor.

        Örneğin alın ikimizin televizyonda film seyrettiği gün olanları.

        Ben çocukken babamla Ankara’da Büyük Sinema’da birlikte seyretmiş olduğumuz Dr. Jivago’yu seyredecektik.

        Film başlar başlamaz babam konuşmaya başladı. Öyle fazla konuştu ki ben ona, sırtımı televizyona çevirip ekran yerine onu seyretmemi önerdim. Kaçınılmaz oldu ve o bunu da sevinçle kabul etmesine rağmen gözümü ekrandan katiyen ayırmadım.

        Babam bu arada film ile ilgili tüm doğru bilgileri bana aktarıyor ve yazarı filan hakkında faydalı bilgiler veriyordu

        Bir insanın Dr. Jivago hakkında bu kadar fazla bilgisi olabilmesi gerçekten de tuhaf ve abuktu.

        Neyse takriben yarım saat içinde sustu ve filmi dikkatle izlemeye başladı. Anladığım kadarıyla filmdeki Lara karakterine de sırılsıklam aşıktı. Bence onunla geçmişte yatmış bile olabilir çünkü kadının vücudunun tüm anatomik detaylarını yakından biliyordu.

        Evde çok nadir olan olmuş ve bir sessizlik çökmüştü ortama. İkimiz de filme konsantre olmuşken babam gecenin altın vuruşu sayılabilecek şu lafını da bana maalesef söyledi:

        "Oğlum bu film nerede geçiyor. Meksika olabilir mi?"

        Ben bu dediğinin son derce mantıksız hatta bunu diyen Hamit Turgut olsa bile onun standartlarına göre bile saçma olduğunu kanıtlamak için öne iki argüman sürdüm.

        REKLAM

        1- Baba bana yarım saati aşkın bir zamandır film hakkındaki tüm detay bilgileri aktardın. Yazarı hakkında filan bilgiler verdin. Bütün o laflardan sonra aklına sadece Meksika gelebilmesi senin evinde bulunmamıza ve bu tür şeylere alışık olmamıza rağmen bile tuhaf.

        2- Baba haydi birinci argümanı kabul etmedin peki ama buna ne diyeceksin bakalım, filmin şu andaki sahnesinde ne görüyoruz, etrafta sadece buz ve kar var. Sokağa çıkan her insan donmuş gibi dönüyor evine filmde. Meksika’da böyle bir kar fırtınası ve don yaşanabilmesi sence mümkün mü?

        Babam birinci argümanımdan değil ikincisiyle filmin Meksika’da değil Rusya’da geçmekte olduğuna ikna oldu. İkna olmadan önce radikal iklim değişmesi nedeniyle Meksika’da da kar fırtınaları olabileceğini anlatmaya da çalışsa da onu öldürmekle tehdit edip susmasını sağladım.

        Diğer Yazılar