Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        12 Eylül darbesiyle birlikte Türkiye uzunca süren bir umutsuzluk dönemine girdi. Ortam 12 Mart 1972 darbesindekinden farklıydı. 12 Mart’ta da solcular büyük acılar çekseler dahi ilerde Marksist mücadelenin tekrardan yükseleceğine dair bir inancı öldürememişlerdi.

        12 Eylül darbesinin oluştuğu dünya konjonktüründe sosyalist sisteme yönelik güven duyguları zaten global düzeyde çökmekteydi ve dönem Marksist hareketin ne yazık ki bir daha hiç canlanamayacağı umutsuzluğunun yerleştiği dönemdi.

        Berna Moran ‘Türk Edebiyatına Eleştirel Bir Yaklaşım’ adlı üç ciltlik eserinde bu iki darbe dönemi arasındaki farkın edebiyata yansımalarını incelemiştir. 1971 darbesi döneminde hapishane direnişleri veya idam edilen solun kahramanlarına yönelik edebiyat ile mücadeleci ruh sürdürülmüş ve geleceğe umutla bakan romanlar yazılmayı sürdürmüştür.

        12 Eylül 1980 sonrasında ise Marksizme yönelik umutların ortadan silinmesiyle birlikte edebiyat dünyamızda realist ve geleceğe siyasi açıdan umutla bakan eserler yerine kendisine yeni anlatım dilleri arayan yeni roman anlatım biçimleri ile deneyler yapan örnekler gelmeye başlamıştır.

        *

        Bence son darbenin etkileri edebiyat dünyasında olduğu kadar kültür ve sosyal yaşamımızın her alanına da etki de bulunmuştur. Tabiatın kuralları nedeniyle ruhunda isyan duygularını yaşayan gençliğimiz o dönemde kendisine umut verecek farklı gelecekler vaat eden edebiyattan mahrum kalınca farklı ifade yolların aramaya girişti.

        *

        Bir aralar şiir denemeleri yapanların sayılarındaki artış da bu arayışın bir sonucuydu. Gençlik şiir denemeleri yaparak kendi ruhundaki isyanı bir şekilde ifade etmeye çalışıyordu.

        İşte bence o şiir arayışıyla kendisini ifade eden ruh hali daha sonra 1990’lı yıllarda birden bire patladığı sanılan rap müziği ile tatmin olmaya başlamıştı.

        *

        Aslında bu müzik birdenbire patlamış gözüküyordu ama Türkiye’nin içine düştüğü o günkü durum nedeniyle çoktan onu beklemekte olan insanların olduğu ve onlara doğal gelen bir müzik türüydü.

        Rap müzik içerdiği şiirsellik ve onunla gelen serbestlik ile edebiyatta ve rock ile pop müzikte ifade edilemeyen duyguların doğal ifade edilebildikleri alan olduğundan bu müzik bence gençler arasında çok tuttu.

        *

        Rap müziğin Türkiye’deki tırmanışını açıklayacak bir başka neden de bugün içinde bulunduğumuz ortamı anlatabilmek için rap’ten başka anlatım biçimlerinin uygun olamamasıydı. Bugün yaşanalar Türkiye açısından bile eşi enderi bulunmayan, pek de alışık olmadığımız durumlar olduğundan bu günlerin bize empoze ettiği ruh hallerini ifade etmeye bildiğimiz pop ve rock türü yetmemeye başladılar. Kendisine özgü şiirselliği ve isyanı anlatabilme yeteneğiyle rap doldurmaya başladı doğan boşluğu.

        *

        Bazı insanlar rap müziğin içerebildiği aşırı lisan ve cinsellik nedeniyle yasaklanmasını da isteyebiliyorlar. Zaten Türkiye’de kendi beğenmediğini yasaklatmaya çalışan insan sayısı pek boldur.

        Rap’in gansta biçimi de vardır.

        Bu gangsta rap Türkiye’de aslında olmaması gereken türdür çünkü onun müziğini yapan gangsterler Amerika’ya özgüdür Türkiye’ye değil. Bir başka Rapçi "Bizdeki gansta rapçiler babası telefonda arayınca şimdi eve geliyorum diyen türdendirler" demişti. Yani sadece özenti nedeniyle yapılan bu tür rap'i örnek alıp bu türün tümden yasaklanmasını istemek yanlıştır.

        Bu da yasaklanırsa bize özgü buhranları, sıkıntıları ifade edecek başka tür de ortada kalmayabilir.

        Bu yüzden özellikle bugünün Türkiye’sinde rap müzik desteklenmeli ve dinlenmelidir diyorum.

        Bence edebiyatta da yeni anlatım biçimlerinin deneneceği ve rap müzikte de dünyaca tanınacak starların çıkacağı döneme girdik Türkiye’nin koşulları sayesinde.

        Diğer Yazılar