Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Diyebilirim ki okuduğum onca yazar arasında beni en fazla etkilemiş olan yazar Philip Roth’dur.

        1990’lı yıllarda mizah yazarak yazarlığa başlamadan önce O’nun o güne kadar çıkmış olan hemen her kitabını okumuş ve yasak, tabu olarak görülebilen her konuya nasıl lafını esirgemeden büyük ustalıkla girebildiğine hayran kalmıştım.

        Bana yazar olma cesaretini veren de kendime idol olarak gördüğüm Phlip Roth’un hayat hikayesiydi.

        O özelikle toplumdaki tüm tabuları karşısına alan yıkıcı içerikli kitabı ‘Portnoy’s Complaint’ (Portnoy'un Feryadı) adlı kitabında sergilediği yazarlık cesaretini hayatı boyunca hiç kaybetmemiş ve üzerinde kurulan tüm baskılara ve toplumsal tepkilere rağmen yıllar içinde geri adım atarak bir türlü ‘uslanmamıştı.’

        *

        Onun yazarlık felsefesi hakkında en önemi ipucunu veren tavsiyeyi, Roth'un yaşamının incelendiği 'Roth Unbound' adlı kitabında yazar Claudia Roth (aralarında akrabalık veya ilişki yok) gösteriyor.

        Roth romanlarını çoğunlukla inziva denilebilecek ortamlara çekilerek yazabiliyordu. Şehrin çalkantılı yaşamları ve ilişki kurduğu kadınlar onun yazma konsantrasyonu bozabiliyordu eskiden bir ara yazar Wiliam Satyron’un, Connecticut eyaleti kırsalındaki evine çekilerek yazılarını yazarmış. Zengin olduktan sonra da o kırsalda kendisine benim hala daha o tür bir ortamda yazmak hayali kurduğum türde bir ev almış ve orada inzivaya çekilip yazılarını yazmıştı. Bir gün Satyron’un evinde çalışırken onun masasında durmakta olan indeks kartında yazılı olan ve Flaubert’e ait olan şu sözleri okumuş;

        "Gündelik yaşamında bir burjuva gibi düzgün ve muntazam ol ki yazında şiddetli ve orijinal olabil" demiş Flaubert. Philp Roth, Claudia Roth’un dediği üzere hayatının sonuna yaklaştığı yıllarda bile bu tavsiyeye uymaya dikkat ettiğini söylüyormuş.

        *

        Bu tavsiye beni hayli sarstı.

        Çünkü ben yazarlık serüvenimin ilk yılların cesur ve korkusuz üslubumdan sonra bir tür 'uslandırılmam' süreci olarak görür ve buna üzülürüm. Açıkçası ben ilk yıllarımın yazarlık ateşini ve cesaretini daha sonraki yazı maceramda sürdürememiş bir insanım ve bu yüzden kendimi acımasızca eleştiriyorum ve pişmanlık duyuyorum.

        *

        Bu gibi durumlarda yazarların kendileri dışındaki koşulları suçlama eğilimleri olabilir. Ben de ilk yılların cesaretini ve Roth gibi terbiyesizlik sınırlarını daima zorlayan yazılarımı sürdürememe nedeni olarak değişen Türkiye koşullarını rahatlıkla gösterip kendimi rahatlatma yoluna gidebilirdim.

        Ama bunu yapmaya niyetim yok.

        Çünkü bunu yaparsam bundan sonra yapacağım çalışmalarda örneğin yazmayı planladığım kitaplarda içimden daima geldiği gibi şiddetli ve sınırları, kuralları zorlayıcı olan yaratıcı düşüncemi yine alabildiğince özgür bırakma şansını tekrardan kaçırabilirim. Çünkü daha önce bu fırsatı kaçırmam sürecinde kendi cesaretsizliğimin etkisi ile yüzleşmezsem buna tekrar girişmek cesaretimi yeniden toparlama şansını bu defa tamamen kaybedebilirim.

        Bu yüzden hayatımda tekrar Philip Roth yüzünden kendimle yüzleşiyorum ve ilk yılların cesaret ve ateşini tekrardan medya dışı çalışmalarımda göstermeye uğraşacağım. Bilmiyorum bunu başarabilecek miyim ama buna çalışacağıma emin olabilirsiniz.

        Diğer Yazılar