Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        1983 yılının Kasım ayında dünyamızın bir nükleer savaş felaketinin eşiğinden döndüğü günün hikayesinin bazı bölümlerini, bu yazıda daha sonra anlatacağım, tüm zamanların en büyük casusluk hikayesini incelerken öğrenmiştim. O incelememden bu yana hem Amerika’da hem de Rusya’da bazı dokümanlar gizlilikten çıkarıldı ve biz nükleer felaketin eşiğinden döndüğümüz gün hakkında bütün detaylara sahip olduk.

        Yazar Fred Kaplan 18 Şubat'ta Slate dergisinde ‘Apocalpyse Averted’ başlıklı yazısında gizlilikten çıkarılan dokümanları da inceleyerek o günleri çok güzel anlattı.

        Ben Londra KGB Müdürü'yken İngiliz ajanı olan Oleg Gordiievsky’nin anılarından öğrendiğim bilgileri Kaplan’ın yazısıyla da teyit etmiş oldum.

        İŞTE O AY OLANLAR

        Bu kaynaklardan toparladığım bilgilere göre dünyanın nükleer savaş felaketi eşiğinden döndüğü o Kasım ayında şunlar yaşandı:

        -NATO o ay ‘Able Archer’ adını verdiği konvansiyonel savaştan nükleer savaşa geçmenin tatbikatını Avrupa’da yapıyordu.

        -Tatbikatta her şeyin tamamen gerçekçi olmasına özel önem veriliyordu. Tatbikatta B-52 uçaklara gerçek atom bombasına benzeyen kargoları pistlerde yüklenmişti. Ve NATO tatbikatın bir aşamasında Sovyetler Birliği'ne nükleer saldırı yapılmasının alarmını verecekti.

        REKLAM

        -Gerçeğe uygun olmasına özel önem verilen tüm bu hazırlıkları gayet tabii ki Sovyet ajanlar da izliyordu.

        BÜYÜK CASUS DA DEVREDE

        -Sovyetler Birliği bu tatbikattan bir süre önce ‘RYAN Operasyonu’ adını verdiği Batı'nın nükleer savaş hazırlığı yaptığını önceden tespit etmesine yarayacak bir casusluk programını devreye sokmuştu.

        -Yazının başında tüm zamanların en büyük casusluk olayı olduğunu söylediğim Oleg Gordievsky, Londra’da KGB temsilcisi olarak görev yaparken İngiliz ajanı olunca bu programdan hem İngiltere'yi hem de Amerika’yı haberdar etmişti. Gordievsky bu casusluk operasyonun nasıl çalıştığını Batı'ya anlatırken Sovyetler Birliği'nin NATO’dan gelecek bir nükleer saldırısından çok koktuğunu da anlatmıştı.

        Üst düzey bir MI-6 yöneticisiyken Sovyet ajanı da olan ve Batı'nın en büyük casus fiyaskosu olarak bilinen Kim Philby’nin Moskova'ya kaçıp İngiliz ve Amerikan istihbaratını perişan etmesinden sonra Oleg Gordievsky İngiliz istihbaratının Sovyetlerden aldığı öç olarak kabul ediliyordu.

        -Tatbikat sürerken Moskova tatbikatta yapılan hazırlığı ‘RYAN Sistemi' ile tespit edip bunları gerçek bir saldırının hazırlığı sanmaya başladı. Bu arada RYAN Rusça 'nükleer füze saldırısının' kısaltılmışı oluyor.

        -Moskova tatbikatta tespit ettiği hazırlığa karşı kendi nükleer silahlarını uçaklara yüklemeye başladı ve tatbikat gereği NATO saldırı sinyali verince de Moskova da saldırı geri sayımına başladı.

        -Kendi tatbikatlarına konsantre olmuş komutanlar Moskova’da olan bitene dikkat etmiyorlardı ve dünyada bir felakete doğru geri sayım başlamıştı.

        -Son anda Amerikan hava kuvvetlerinin istihbarattan sorumlu komutanı General Leonard Perroots, Sovyetler Birliği’nde normal olmayan bazı şeylerin olmaya başladığını hissetti ve acil incelemeden sonra Sovyetlerin gerçek bir saldırıya hazırlandıkları anlaşıldı.

        REKLAM

        AYNI FİLMDE OLDUĞU GİBİ

        O dönemde hayli popüler olan War Games adlı filmde olanlar aynen yaşanıyordu. O filmde de bir çocuk bilgisayar oyunu oynarken yanlışlıkla Pentagon’un sitemine girip oyun olsun diye nükleer füzeleri ateşler gibi yapıyor ve Sovyetler Birliği bunu gerçek sayıp kendi füzelerini ateşlemeye hazırlanıyordu.

        -General Perroots acilen Sovyet komutanlar ile temasa geçip sadece bir tatbikat olduğuna onları ikna ederek dünyayı bir felaketin eşiğinden son anda döndürdü.

        Bu arada Oleg Gordievsky hakkında daha fazla bilgi almak isteyenler onun biyografisi olan ‘Next Stop Execution’ çalışmasını ve onun Sovyet KGB’si elinden kaçıp İngiltere’ye nasıl iltica ettiğini nefes kesici bir tempoyla anlatmış olan Ben Mcintyre’in ‘The Spy and the Traitor’ adlı müthiş romanını mutlaka okumalılar.

        Diğer Yazılar