Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sigmund Freud’un yüzlerce adet antik heykelcik koleksiyonu vardı. Avusturya’daki Nazi baskısına artık dayanamayarak iltica ettiği Londra’da, Mansfield Park’taki 20 numaralı eve taşınırken çevrede onu görenler bu kadar fazla küçük heykelciğin ne anlamı olduğunu pek anlayamadılar. Freud bu adreste heykelleriyle birlikte 23 eylül 1939'da hayata veda edeceği güne kadar yaşadı.

        Freud’un çocukluk dönemindeki oyuncakları gibi gördüğü bu heykelcikleri evde hep yakınında tutuğu söylenir. Hatta onun çalışma masasının başında skecini yapan Max Pollak’ın çiziminde bu heykelciklerin bir bölümünün Freud çalışırken masa üzerinde durduğu da görülüyor.

        Penguin Freud Library yayını ‘The Uncanny’ vol.14 sayfa 355’te Freud çocuklar ve oyuncakları arası ilişki hakkında şunları söylüyor:

        "Çocuklar ilk oynadıkları oyunlarda yaşayan ve canlı olmayan objeler konusunda pek ayrım yapmazlar. Bu yüzden oyuncaklarına sanki yaşıyorlarmış gibi davranırlar. Bu yüzden çocuklar oyuncaklarının canlanması ihtimalinden korkmazlar ve hatta bunu arzu da edebilirler."

        Yani anladığım kadarıyla canlanan bebek üzerine kurulmuş korku filmi Chucky’nin çocuklara faza korkutucu gelmesi ihtimali de bulunmuyor olmalı.

        REKLAM

        Freud’un bu koleksiyonundan haberdar olanlar ve çocuklar ile oyuncakları arasındaki ilişki hakkında görüşlerini de bilenler Freud’un da bu heykelciklerle konuşup konuşmadığını ve onların canlanmasını isteyip istemediğini merak edip sordular.

        Bu konuda Freud onların merakını tatmin eden bir açıklama yapmadı ama onun oyuncak bebekleriymiş gibi davrandığı heykelciklerine özel önem verdiği, gündelik havasına ve ruh haline uygun olan heykelcikleri özel seçip yakınına aldığı da biliniyor. Öyleyse onlarla neden konuşup dertleşmemiş olsun ve hatta onlarla neden oynamamış olsun diye somak bir entelektüel merak sonucu olarak meşru görülmeli.

        Onun bütün teorik çerçevesine baktığımda bu heykelciklere oyuncak muamelesi yapması ve onlarla oynaması Freud’un kendisine uyguladığı bir terapi bile rahatlıkla olabilir.

        Ne demek istediğimi şimdi onun teorisine biraz girerek açacağım.

        Ama bunu yapmadan önce bir uyarı dipnotu koymalıyım.

        Freud gibi karmaşık ve derinlikli bir düşünürün teorisini özetlemeye çalışmak doğal olarak riskli bir iştir.

        Her özetin eksiklikler yanlışlıklar içermesi ihtimali vardır.

        Burada yapacağım özeti de bu uyarıyı dikkate alarak okumalısınız. Bu yazıdaki amacım açısından özet üstelik hayli şematik de olmak zorunda.

        Freud için insan beyninin gelişim sürecinde İd’in hakim olduğu dönem çocuğun her arzusunun her duygusunun taleplerinin anında karşılanmasını beklediği ve bunu normal karşıladığı dönemdir.

        Çocukluğun ilk evrelerinde davranışların hemen hepsi İd tarafından kontrol edilir. Ancak çocuk büyüdükçe bu durumun sürdürülebilmesi sosyal ve kültürel açıdan imkansız hale gelmeye başlar. Arzulara ve duygulara anında tatmin edici bir cevap alınmasını daha mantıki bir çerçevede tutmayı devreye girmeye başlayan Ego sağlamaya başlar.

        REKLAM

        Böylece ego bireyin İd’in alıştığı gibi tatmin olmadığı için bazı durumlarda mutsuz olmasını da göze alarak mantıki ve sosyal açıdan uygun davranmasını sağlar. Birey acı çekmeyi de öğrenecekti ki sonra mutluluğu da yaşamayı bilsin.

        Freud, insanın mutsuzluğunu nasıl aşabileceğini düşünürken saydığı yöntemlerin arasında ‘bir fantezi dünyasına sığınmayı’ da net olarak belirtmiştir.

        Bu fantezi dünyasının ne olabileceği kişiye göre değişebilir ama bunun içinde çocuklukta olduğu gibi oyuncaklarımızla kendimize fantezi dünyaları kurmanın da yer aldığını bilmemiz gerekiyor.

        Freud hayatının son dönemlerinde ‘yıllardır bilimsel ve tıbbi çalışmalar yaptıktan sonra sonuçta nihayet kendisini tatmin eden felsefi düşünme çalışmalarına dönebildiğini' yazmıştır.

        Bu dönemi Freud’un Civilisation and its Discontents’ kitabını yazdığı yıllardır. Freud bu çalışmasının özünün insan mutluluğunun irdelenmesi olduğunu vurgulamıştır.

        Özetle Freud’un bütün tıbbi ve psikanaliz teorik çalışmaları temelinde insan mutluluğunun bulunması için yapılan çalışma yatmaktadır.

        Freud’u bu çalışmalara iten felsefi temelinde insanın mutluluğu bulmasının imkanı olup olmadığı eğer imkanı varsa bunun nasıl sağlanacağı yatmaktadır.

        Freud hayatın esas amacının mutluluğu bulmak olduğunu düşünecek kadar özel önem veriyordu bu kavrama.

        Çalışma alanının ucu açık olduğundan ve net tanımlar da bulunmadığından mutluluk üzerine yapılmış birçok çalışma da bulunmaktadır.

        Benim hayatım boyunca hakkında notlar almış olduğum bazı kitaplar şöyle:

        REKLAM

        Sissela Bok, (2010). Exploring happiness: From Aristotle to brain science. New Haven: Yale University Press.

        Carlin, N., & Capps, D. (2012). One hundred years of happiness: Insights and findings from the experts. Santa Barbara: Praeger.

        Dworkin, R. W. (2006). Artificial happiness: The dark side of the new happy class. New York: Carroll & Graf Publishers.

        McGill, V. J. (1967). The idea of happiness. New York: Frederick A. Praeger.

        Russell, B. (1930/1968). The conquest of happiness. New York: Bantam Books.

        Bu listeye tabii ki Freud’un ‘Civilisation and its Discontents’ çalışmasını da ekleyebilirsiniz. Ama Freud’un mutluluğu bulmak formülünü bu çalışmasını okuyarak değil benim tavsiyem onun yaptığını yaparak bulmaya çalışın.

        İster onun gibi heykelcikler bulun isterseniz de başka oyuncaklar ve mutsuz olduğunuzda Freud’un tavsiyesine uyarak ve büyük ihtimalle onun da yapmış olduğu gibi onlarla kurduğunuz hayal dünyasına sığının. Yukarda o kadar saymış olduğum çalışmaya rağmen her şey aslında bu kadar basit de olabilir.

        Diğer Yazılar