Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Kendimi ait hissettiğim ideolojik mahalleden insanlarla ne zaman sohbet etsem bir bıkkınlık, bir umut kaybı duygusunun yoğun olduğunu görüyorum. Kendimin de bundan muaf olduğumu söyleyebilmem ne yazık ki mümkün değil. Ayrıca hepimizin ağzında da bir 'öğrenilmiş çaresizlik' kavramı var. Bazı tartışma programlarında da kullanılıyor bu kavram.

        Öğrenilmiş çaresizlik kavramı insanın sadece kendisinde var olmayan diğer insanlara bulaşıcı gibi olan, insanı daha iyi gelecek düşünmekten ve daha güzel hayatlar düşlemekten caydırabilen kötü bir bıkkınlık hali.

        Bizlerin neden bu durumda olduğumuzu herkesin bildiğini düşündüğümden burada bunun nedenlerinin analizine girmeyeceğim. Girmeyeceğim ama şu anda bu ruh halinin yaygınlığı ve yoğunluğu nedeniyle bir ‘Contemptus Mundi’ durumunun olduğunu da üzülerek ifade etmeliyim. Ortaçağdaki koşulların kötülüğüne bir tepki olarak döneminin edebiyatında yaygın olan Contemptus Mundi hayatı hor görmek olarak anlatılabilir.

        Kendim de bu haldeyim demiştim ama ben hala daha 'ılımlı kötümser' olarak kalmaya uğraştığımdan ülkenin geleceği ve insanların fiziksel ve ruhi sağlığı açısından kötü sonuçları olabilecek bu durumun aslında ne olduğunu ve bunun alternatifinin ne olabileceğini bir süredir düşünmeye, anlamaya çalışıyorum.

        REKLAM

        Baştan şunu bilelim bizler her ne kadar bunun aksini sansak da öğrenilmiş çaresizlik veya kötümserlik sadece Türkiye’ye özgü bir kavram değil bu dünyada her ülkede ortaya çıkabilen bir ruhsal durum

        ÖĞRENİLMİŞ İYİMSERLİK

        O anlama çalışmalarım sürecinde gayet tabii ki Martin Seligman adını öğrendim. Klinik bir psikolog olan ve önemli çalışmaları Türkçe'ye de kazandırılmış olan Seligman asında kötümserliğin ne olduğu ve insanların hangi süreçlerden geçerek kötümser oldukları üzerine çalışmalar yapıyordu.

        Bu çalışmaları sürerken bir gün bir arkadaşı ona "Biliyor musun sen aslında kötümserlik üzerine değil iyimserlik üzerine ve onun olmamasının insana neler yaptığını araştırıyorsun" deyince Martin de çalışmalarının yönünü değiştirip iyimserlik üzerine çalışmalar yapmaya başlamış ve sonunda ‘Öğrenilmiş iyimserlik’ kavramını oluşturmuş,

        Kavramların kendisinden de görebileceğiniz gibi iyimserlik de kötümserlik gibi insanın öğrenebileceği ruh halleri.

        Bunlar öğrenilebilir ruh halleri olduklarından her insan kendi ruh halini, farklıyı öğrenip değiştirme gücüne sahip bu teoriye göre.

        Yani burada bir insan tercihi durumu var.

        İnsan tercihi denilince ben tabii ki Immanuel Kant’ın ‘iyi yaşam nedir’ tanımını ve Antoine Saint-Exupery’nin ‘mutluluk’ tanımını hatırladım.

        Kant, iyi yaşamın insanın kendisi için seçmiş olduğu yaşamı sonuna kadar, kendi kendine karşı sorumluluğunu hiç elden bırakmadan dolu dolu yaşayabilmesi diye tanımlamıştı.

        Antoine Saint-Exupery ise mutluluğun kendimiz dışındaki koşullardan gelemeyeceğini sadece bizim o koşullara nasıl tepki vermeyi tercih ettiğimizle gelebileceğini söylemişti.

        REKLAM

        Görüyorsunuz hayatın önemli sorunlarında çözüm hep yapılan 'tercihler' ile bulunabiliyor.

        Seligman’ın dediği gibi iyimser ruh hali insanın tercihleriyle oluşabilecek bir durum.

        Hayatın içinde, gündelik rutinlerimizde karşımıza çıkacak sorun ve engellere içimizde nasıl tepki vereceğimiz bizim tercihimize bağlı. Öfkeli ve sert tepki verdikçe ve bunlar içimizde biriktikçe sonunda öğrenilmiş çaresizlik veya kötümserlik durumuna ulaşmamız kaçınılmaz.

        Bunun gibi iyimser ruh haline varmak da bize tercihimize bağlı diyor bilim insanları.

        Konuyu basit biçimde anlatmak için hep verilen bir örneği burada da vermek istiyorum. Şimdi kusura bakmayın insanlara mutluluğun yolu olarak 'zayıflayın ve daha çok tüketin' diyen dergiler gibi lüzumsuz çok bilmiş tavsiyelerde bulunan insanlar durumuna düşmek hiç istemem ama bundan sonraki bölüm konuyu biraz basitleştirerek anlatma içerdiğinden biraz onu çağrıştıracak. Kusuruma bakmayın bu günlük.

        Bizim alışık olduğumuz bir durumdan yola çıktığından bu örnek hoşuma da gitti.

        Diyelim ki İstanbul’da trafiğin yine berbat olduğu bir saatte evinize gitmeye çalışıyorsunuz.

        Bir anda yol sizin olduğu halde bir araba sağdan gelip önünüze tehlikeli biçimde geçti.

        Bu durumda içinizi öfkeyle doldurup, kornolar çalıp ve hatta camı indirip öfkenizi o kişiye gösterebilirsiniz. Gördüğüm kadarıyla bizde tercih edilen genel tepki bu.

        Bu tür küçük olaylarda verdiğimiz tepkiler içimizde birikip sonunda öğrenilmiş çaresizliğe dönüşebiliyormuş.

        REKLAM

        Ama aynı durumda siz diğer araba sahibi için belki bir hastası veya başka bir acil durumu olabilir, hem ben de başka durumlarda onun gibi davrandığımı da hatırlıyorum dahası bugün bir acelem de yok diye düşünüp işi daha sakin atlatabilirsiniz. Bu ve buna benzer küçük detaylarda davranışınız sizin sonuçta öğrenilmiş kötümser mi yoksa öğrenilmiş iyimser mi olacağınızı belirleyecek, bunu hiç unutmayın.

        TEPKİYİ TAHMİN EDEBİLİYORUM

        Şimdi biliyorum ki bir bölümünüz "Sen ne diyorsun insanlar aç ve işsizken iyimser olmayı öğrenebilirler mi" diyeceksiniz. Haklısınız bu çok zor olabilir ama şunu bilin ki kavram üzerine çalışan bilim insanları kavramı insanın fakir veya zengin olmasından, yani kendi koşullarından bağımsız olarak görüyorlar.

        Yine de bu olamaz diyorsanız şunu da söylemeliyim, insanın bugünkü koşulları kalıcı olmayabilir yani bu koşulların değişeceği veya hayatın bize yeni imkanlar açacağı zamanlar da olabilir gelecekte. Ancak o gün geldiğinde bize açılabilecek yeni imkanları görebilmemiz ve onları kullanabilmemiz bizim o andaki ruh halimize de bağlı olabilir. Öğrenilmiş kötümser ruh halimiz sürerse o imkanı da göremeyerek kaçıracağımız kesin gibidir. Yani hem kendi geleceğimiz hem de ülkemizin geleceği için ruh hallerimizi değiştirmeye çalışarak öğrenilmiş iyimserlik denge durumuna geçmemiz gerekiyor.

        YAPILAN ÇALIŞMALAR

        Öğrenilmiş iyimserliğin insanın hayat kalitesini nasıl arttırdığını gösteren çalışmalar da var .

        Martin Seligman’ın Gregory Buchanan ile birlikte Pennsylvania Üniversitesi için yapmış olduğu ve American Psychology Association yayını olarak çıkarılan çalışmasında öğrenilmiş iyimserliğin birinci sınıf öğrencileri arasında depresyon vakalarının ciddi bir biçimde azalmasına yol açtığı görülmüş.

        Peter Schulman'ın ise Princeton’un dünyanın en iyi 'business' okulu olarak bilinen Wharton School için yaptığı çalışmada öğrenilmiş iyimser iş insanlarının şirketlerine yılda yüzde 35 daha fazla satış yaptırmayı başardıkları görülmüş.

        Bunun dışında öğrenilmiş iyimser anne ve babaların hayatta daha başarılı çocuklar yetiştirdiklerini gösteren birçok çalışma da bulunuyor.

        Diğer Yazılar