Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TREND avcılığında yeni maceram, bulunduğum üniversite kasabasının arka sokaklarında dolaşırken tetiklendi.

        Kimler olduğunu bilmiyorum ama bir aile, 2 katlı evlerinin park yerine neredeyse otobüs uzunluğunda bir karavan çekmişti.

        Görüntü absürttü. Karavan çevredeki her türlü yerleşim yerinden daha büyüktü. Bunu kullanan Manhattan’a gittiğinde olağanüstü bir kâbus yaşamalı diye düşündüm.

        Bir süre sonra tamamen başka bir bölgede, başka bir evde yine böyle park edilmiş bir karavan daha gördüm.

        Bunu kafamın bir kenarına not ettikten sonra, televizyonda food (yemek) kanalını izlerken karavan lokantalar arasında yapılan bir yarışma programına rastladım.

        Kendi karavanının arka tarafını mutfağa çeviren bir girişimci, uzmanlığı olan dalda yemekler pişirmeye başlıyor ve Amerika’nın şehirlerini dolaşarak hayli de para kazanıyordu.

        Programdaki yarışma, işte bu tür mobil lokantalar arasındaydı. Her şehirde yemeklerinin kalitesiyle, lezzetiyle, estetiğiyle birincilik kazanan mobil lokantaya para ödülleri veriliyordu.

        Bir karavan lokantası trendiyle karşı karşıya olduğum kesindi, ama henüz kararımı o aşamada verememişim.

        Bir trendle karşı kaşıya olduğumu bana BON APPETIT yemek dergisi gösterdi.

        Son sayısında Amerika’nın en iyi yeni restoranlarını ilan ettiler. Listenin yedinci sırasında THAI-KUN adlı bir Tayland lokantası vardı. Bu da bir karavan lokantasıydı.

        Bir karavan lokantasının Amerika’nın en iyi lokantaları arasında yer alması, önemi bir sosyolojk olaydı ve kesin bir modanın olduğunu gösteriyordu.

        Karavan lokantaların sabit olanlara karşı bazı üstünlükleri de var. Bir defa şehirden şehire, bölgeden bölgeye dolaşıldığından karavandaki aşçının her bölgenin en kaliteli, en ucuz ürünlerini kullanarak mönüsünü oluşturma imkânı vardı.

        Yanında çalıştıracağı insanlara gezme ve karavanda bedava konaklama imkânı sunabildiği için işletme masrafları düşüyordu.

        Açık hava toplanmalarının olduğu her yer onun için önemli bir satış alanı oluşturuyordu.

        En önemlisi de lokantaların belini bükebilecek yüksek kira ödemelerinin kendilerini hiç etkilememesiydi.

        Anlayacağınız, masrafları çok düşüktü ve üstelik kaliteyi tutturduklarında yemekleri hayli pahalıya da satıyorlardı; kâr marjları çok yüksekti anlayacağınız.

        İlk başta sanabileceğiniz gibi bu karavan lokantalarda sunulan yemekler, fast-food türüne sokabilecekleriniz değil. Aralarında tabii ki bunlar da var, ama şimdiki trendde yeni karavanlarda sunulan yemekler beş yıldızlı lokanta düzeyinde.

        Thai-kun da bunlardan biriydi. Karavanlarda Meksika, Çin, Fransız ve İtalyan yemekleri de sunuluyor artık.

        Tabii dijital âlem bu trendin de peşini bırakmamış. Baktım, “Kendi karavanınızı nasıl bir lokanta mutfağına dönüştürebilirsiniz” konulu birçok site var. Bunun yanında gereken teçhizatı satan ve gelip karavanınıza uygulayan şirketler de bulunuyor.

        Bu trendi Türkiye’de de görmek gerekiyor. Kıyıları bizim gibi muhteşem olan bir ülkede mobil lokantaların çok para kazanacaklarını söylemek mümkün.

        Diğer Yazılar