Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİLMEM kaçıncı kez Anayasa değişecek ama herkes bir bekliyor, bir meraklı ki sormayın gitsin. Gören sanır ki hükümet yeni bir avanta dağıtacak, herkes heyecanla bunu bekliyor.

        Bu böyle, çünkü sanılıyor ki bu hayatta ne kadar problem varsa yeni Anayasa gelince çözülecek. Sevdiği kıza varamayan da "Anayasa değişsin" diyor, vardıktan sonra sertleşme sorunu yaşayan da umudunu Anayasa'ya

        bağlamış. Anayasa'dan Viagra tesiri bekliyor adam.

        Türklerin bu hayattaki her türlü problemlerini Anayasa'yla çözme arzuları nedeniyle bugüne kadar kısa Anayasa bir türlü yazamadık. Şimdi hazırlananın da en azından Proust'un kitabı kadar uzun olması bekleniyor.

        Çünkü bir sorun ele alındığında onun madde olarak yazılması, Proust'un yatakta sağdan sola dönüşünü 40 sayfada anlatması kadar uzun sürebiliyor. Ne yapsın adamcağız; örneğin özgürlükler bölümünde bir hak tek satırda verildikten sonra en azından 100 satırda da onun nasıl geri alınacağını anlatmak zorunda.

        Proust deyince aklıma geldi de "Acaba biz Anayasa'sına ad koyan dünyadaki ilk ülke olsak ne olurdu ki?". Örneğin Anayasa'mızın kapağına da ad olarak "Kaybedilen Zamanın Peşinde" yazılsa doğru ve haklı olmaz mıydı? Bence hükümet bunu da Türk katkısı bir model olarak dünyaya anlatabilirdi

        Uzun bir aradan sonra yine psikiyatrda seanslara başlamam gerekti. Bu sefer sorunum diğerlerinden biraz farklı. "Ben niye diğer tüm insanlar kadar Hrant Dink olayına konsantre değilim?", bunun araştırılmasını istedim. Bu eğer bir sorunsa, bunun acaba bir tedavisi var mı? Psikiyatrım şimdi bu meselemle uğraşıyor.

        Doktorum benim vasata teslim olmamak gibi bir direncim olduğunu, istersem bunu ilaç vererek kırabileceğini söyledi. "Eğer kabul edersem, 'Ben de Hrant'ım, ben de Ermeni'yim' diye bağırmayı Ahmet Hakan gibi değil de gönülden ister miyim?" diye sordum.

        "O zaman genelde insanlar, kalabalıklar ne derse onu demek isteyeceksin" dedi. "Peki o zaman mizah yazmayı sürdürebilir miyim?" dedim.

        Psikiyatrım, "Kesinlikle hayır" diye cevap verdi. Ben kalabalıklara uyum sağlamak için bu tavizi de verebileceğimi söyledim.

        Ben, Ertuğrul Özkök'ün bir yalancı olduğunu düşünüyorum. Gitmediği yerlere gitmiş gibi yazıyor. Birtakım partilerden bahsediyor, o partilere girmesi imkânsız. Bunu ısrarla yapıyor. Son olayda yalanını yakaladım. Koyduğu fotoğraflara bakarsanız ne demek istediğimi anlarsınız, siz de yalanını bulursunuz.

        O fotoğraflara dikkatle bakarsanız, o partiye Ertuğrul'un değil sadece gözlüğünün gittiğini ve aslında bütün meşhurların yanında sadece gözlüğünün olduğunu, daha sonra ise Ertuğrul'un Photoshop'la gözlüğüne monte edildiğini görürsünüz.

        Fotoğraflar bu konuda son derece netler. Fatih Altaylı'ya sordum, "Ben de gözlüğümü bu tür partilere yollasam, sonradan beni Photoshop'layabilir misiniz?" diye. O da bana gözlüğümü yollamak için bir masrafa giremeyeceklerini söyledi. Bu cevap, ona karşı duyduğum sevginin daha da büyümesine neden oldu.

        Ayrıldığım günden itibaren benden Hürriyet Gazetesi'nde hiç bahsedilmedi. Bu yüzden geçtiğimiz pazar günü gazeteyi karıştırırken birden sadece bana ayrılmış bir sayfa olduğunu sanıp heyecanlandım.

        O sayfanın başlığında "Fiziksel olmasa bile zihnen penise sahibim" yazıyordu. Bu ancak benim hakkımda yazılmış bir habere başlık olabilirdi.

        Sonra yazıyı okudum, başlıkta direkt olarak beni tarif etmiş olmalarına rağmen yazı başkası hakkındaymış. Hayal kırıklığına uğradım.

        Megan Fox, reklam filmi çekimi için geldikten sonra öyle konuşmuş: "Burada sürekli gözlerimle ilgili iltifat alıyorum. Türklerin esmer ve renkli gözlü kadınları beğendiğini fark ettim. Oysa ben bacaklarımı daha çok seviyorum."

        O kadar da uzun değil kızım, dur orada sen. Genleri filan olmasa da Türk erkeklerini sana ezdirmem. Ben erkeklerin onurunu korumak için senin bacaklarını tek başıma gerekirse on erkeklik düzeyde sevmeye gönüllüyüm.

        Bunu bir memleket vazifesi olarak kabul ediyorum.

        ★★★

        İşte budur

        AVUSTURYA'da bir okul müdürü, okula jammer almış.

        "Bunu neden yaptın?" diye sorulunca da "Çocukların cep telefonları aracılığıyla kopya çekmelerini engellemek istiyorum" demiş.

        Ben bundan haberim olunca, "İşte 21'inci yüzyılın, işte modernin tanımı bu olmalı" dedim.

        ★★★

        Alcatraz

        ÖNÜMÜZDEKİ birkaç yıl kafamızı takacağımız, üzerinde konuşacağımız ve takıntılı seyredeceğimiz yeni dizi belli oldu.

        "Lost" dizisi yapımcılarının yeni dizisi "Alcatraz", pazar gecesi başladı ve çarşamba gününden itibaren de devam edecek.

        Dizi Lost dizisinden belirli taktikleri aynen taşımış buraya. Müzik aynı gibi, üstelik Lost'ta oynayan şişman genç de burada.

        Başlangıç programında insanda bağımlılık yaratmak için her türlü tekniği kullanmışlar.

        ★★★

        Pennsylvania

        BUGÜNÜN yeni ileri demokratik Türkiye'sinde vasatın dışına çıkan ve bilineni tekrarlamakla yetinmeyen bir yazıyı okutmak imkânsız olduğundan yazının bu bölümünün başlığını, "Belki yazıyı okuturum ve tıklatırım da müdürlerimin karşısında boynum eğik kalmaz" diye böyle attım.

        Umarım yazımın bu bölümüne gösterilecek ilgi, yazımın bütününü kurtarmaya yeter.

        Diğer Yazılar