Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUNDAN önce çalıştığım gazetede ve burada, bu ülkenin başında Erdoğan'ın bulunmasının ne kadar büyük şansımız olduğunu, eğer onun liderliği olmasaydı tıkanmış cumhuriyet rejiminin belki de çökeceğini, onun yaptıkları sayesinde cumhuriyetin de kendini yenilediğini ve Türkiye'nin sonunda gerçekten örnek alınacak model ülke olduğunu yazdım.

        Gazeteciliğin sadece her durumda eleştirmekten, muhalif olmaktan ibaret olduğunu sananlar; yeri geldiğinde övmenin ve sevmenin de bizim mesleğimizin parçası olduğunu anlayamayanlar bu yazılarıma çok kızdılar. Bana "yalaka" dediler, "yandaş", "dönek", hatta "şerefsiz" diyenler bile oldu. Ama ben yolumdan dönmedim, doğru bildiğimi yazmayı hep ısrarla sürdürdüm.

        Ne kadar haklı olduğumu da her geçen gün görüyorum. Sonunda anladım ki bizim Başbakan'ımız, kendisiyle mülakat yapıldığında ilk ve en ciddi soru olarak "Birçok başarınız var Sayın Başbakan; bu başarılarınızın sırrı nedir?" sorusunun sorulmasını gerçekten hak etmiş bir liderdir. Ondan başka da bunu hak edebilen pek olmamıştır.

        Cumhuriyetin gereksiz yüklerini üzerinden attırdı, askeri vesayeti kırdı, yeni Türkiye'yi ve ileri demokrasiyi de kurdu. Bütün bunlar gözümüzün önünde olanlar, ama bir de çoğumuzun fark etmediği başarıları var. Başbakan bunları gayri ihtiyari olsa da yapıyor.

        GÖZÜM ARKADA KALMAZ

        Sonunda anladım ki bizim Başbakan'ımız hiç istemese de tamamen irade dışı iyilik yapan insanlardan biri. Böyle insanlar dünyada ender görülür ve ne kadar şanslıyız ki bu kişilerden en önemlisi başımızda bize yön veriyor. Planlı olmasa da, üzerinde pek düşünmese de bize her durumda iyilik yapıyor.

        Bunun son örneğini daha geçenlerde gördüm. Kimse farkında değil ama benim detayı kaçırmayan gözüm bunu gördü ve not aldı. Bugün size bunu anlatacağım.

        Geçenlerde Başbakan Erdoğan, İstanbul'daki evinden çıktı ve yolda birden karar değiştirip uçağına gidecek yerde konvoyuna Ataşehir'e gidilmesini söyledi. Orada yapımı süren Mimar Sinan Camii'ni ziyaret etti. Bu gerçekten önemli, çok güzel, estetik açıdan anlamlı ve adına uygun bir proje. İşin bu tarafıyla ilgili değilim ben. Benim asıl ilgilendiğim nokta, orada Başbakan'ın söylediği bir sözdü.

        Başbakan, "Cenaze namazları için Anadolu yakasında büyük bir yer yoktu" dedi. Yani bu caminin yapılmasından sonra herkes ölümünün ardından kalabalık bir cenaze töreni planlayabilecek. Bu bir anlamda ölümün bile demokratikleştirilmesi demek. Anladığım kadarıyla beyaz Türklerin favori cenaze yeri olan Nişantaşı Camii'ne Ataşehir'de bir alternatif de oluşturuluyor.

        Gördüğünüz gibi Başbakan, vatandaşlarının çıkarlarını sadece yaşarlarken değil onlar öldükten sonra da düşünüyor.

        Bunu duyduktan sonra şahsen ben, Anadolu yakasında oturan bir insan olarak artık gönül rahatlığıyla ölebileceğimi düşünmeye başladım. Ve Başbakan'a duyduğum minnet duygusu daha da arttı.

        İÇİM YİNE DE BURUK

        Ama Başbakan'ın veya hükümetin yaptığı her işte olduğu gibi içim bir yandan sıcaklıkla dolarken bir yandan da burukluk yaşadım.

        Örneğin, özgürlüklerin alanını genişletme çabalarını bir taraftan alkışlarken bir yandan da adalet sisteminin aldığı yaraları, darbeleri düşünürüm her defa ve içim yine buruklaşır.

        Son cami konusunda da bu oldu. Bir yandan artık gönül rahatlığıyla ölebileceğimi düşünürken, diğer yandan da ölsem bile büyük cenaze namazı kılınabilecek caminin bana bir yararı olmadığını bildiğimden içim yine buruklaştı.

        Benim cenaze namazımın rahat kılınabilmesi için ortalama büyüklükte bir cami yeter de artar bile. Onu bile doldurabileceğim şüpheli.

        Çünkü pek sevenim yoktur. Hayatım boyunca kimseye yaranamadım, bu yüzden cenaze namazıma gelineceğini de pek sanmıyorum.

        Dolayısıyla Başbakan'ın bizler için attığı son adımı sonuna kadar destekliyorum ve bunun bana fazla bir yararı olmadığını bilsem dahi yine de Başbakan'a tekrar minnet duymak için bir fırsat olduğunu düşünüyorum.

        ***

        Global köşe

        BEN çok yoğun olarak globalleşmenin anlamı ve yeni kurulmakta olan dünyanın işleyiş mekanizmaları üzerine okurum. Hepimiz globalleşmekten bahsediyoruz da bunun pratikte ne anlama geldiğini anladığımızdan pek emin değilim. Bu eksikliği doldurmaya çalışmak için bundan böyle sıkça global köşe başlığı altında yeni global dünyada atılan bazı adımları yazacağım.

        Bunları tabii ki okuduğum kitaplardan alacağım, ama burada lafı gereksiz yere uzatmamak için alıntıları uzun tutmayacağım. Bilin ki bu örnekler, Amerika sonrası ve ötekilerin yükseldiği, birbiriyle her yönüyle bağlantılı olan global dünyayı inceleyen kitaplardan alınmıştır.

        Bugün "ENDO SLIM" adlı bir şirketin oluşum hikâyesini anlatacağım. Şimdilerde çok gözde ve yükselmekte olan bu şirket, deyim yerindeyse tesadüfler sonucu kurulmuş. Dr. Raul Perez, Küba'dan Amerika'ya göç etmiş bir jinekolog. Yerleştiği St. Louis'te bir Amerikalı yatırımcıyla arkadaş oluyor. Perez'in ciddi bir reflü hastalığı vardır. Şehirdeki hastaneye gittiğinde oradaki Hintli doktor ona, yeni dünyamızda büyük işlerin daima başlangıcını oluşturan sihirli lafı ediyor ve "Benim yeni bir fikrim var" diyor.

        YARATICI FİKİR ÇOK ÖNEMLİ

        Günümüz dünyasında yaratıcı fikirler olmadan başarmanın imkânı olmadığını bilelim. Hintli doktor, insan midesine kalbe olduğu gibi bir ritim düzenleyici pil takıldığında, midenin o kaslarının asidi pompalamayacağını ve reflünün de çözüleceğini düşünüyor.

        Bilgisayar sistemleri kuruluyor ve bilgisayar üzerinden Hindistan'da bazı mühendislere ve İsrail'deki bazı doktorlara ulaşılıyor; Uruguay'daki elektronik üreticileriyle temasa geçiliyor. Ritim düzenleyicileri onlar üreteceklerdir. Sonunda bu global işbirliğiyle ritim düzenleyiciler üretilip piyasaya sürülüyor. Bir merkezi bulunmayan, personel masrafı olmayan çok ucuza kurulmuş bu mekanizma işlemeye geçiyor ve hızla Amerika'nın en gözde yatırım yapılabilecek şirketleri arasında yer alarak yatırımcılarına büyük paralar kazandırmaya başlıyor.

        Düşünsenize, birkaç kişi tamamen tesadüfler sonucunda bir araya geliyor ve dünyanın bir ucundan tanımadıkları insanlarla bağlantılara girip işlerini kuruyorlar. Yeni global dünyada yaratıcı fikir çok önemli. Bu bulunduktan sonra işte yürümek için sadece bir bilgisayarınızın olması yetebiliyor. Bunun daha birçok örneğini önümüzdeki günlerde "GLOBAL KÖŞE"de yazacağım.

        ***

        Dedikoduya yeni bir boyut kattım

        DEDİKODU yazıları alanında yeni denemelerim oluyor. Bu sefer spekülatif dedikodu diye yeni bir tarz denedim ve ilk dedikodumu Ertuğrul Özkök hakkında yazdım. Bu yazımı www.haberturk.com'dan MEDYATIK blogumda okumanız gerekecek.

        Diğer Yazılar