Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YENİ Türkiye'ye hâkim olan "vasatlık rüzgârı" ülkenin yeni medyasının bir bölümünü de teslim aldı. Bu vasatlık rüzgârında en fazla kuru gürültü çıkaran en fazla yükseliyor. Yeni dönemin parlayan yıldızları bu kuru gürültücü güruh içinden çıkıyor. Bu dönemin en başarılı, en hızlı yükselen yıldızı Rasim Ozan Kütahyalı oldu. Çünkü güruh içinde en fazla gürültücü, en çok konuşan, en fazla güce tapan ve bunun gereğini yapmaya en arzulu olan o. Vasatlık ortamına uyan davranışlarının karşılığını da alıyor; aldıkça da bu tür hazımsız insanları çok kolay teslim alabilen megalomani tuzağına iyice düşüyor ve her geçen gün kendini aşarak tonunu artırıyor. Bu ton kuru gürültüyü alkışlamaya pek meraklı olan vasatizmin yurttaşlarını çok tatmin ediyor. O da alkışı duydukça kendinden daha da mutlu olup kendisini daha da kaybediyor.

        Bunun son örneğini Takvim Gazetesi'nde benim hakkımda yazdığı yazıda gösterdi. İlk başta Dinamit adlı programlarına yaptığım eleştiriye adam gibi bir cevap vererek beni utandıracağını sandım. Beni yine de utandırdı ama başka nedenle; yeni Türkiye'nin bu yeni insanlarının işlerine geldiğinde gerçekleri eğip bükme yeteneklerinden ve davranış bozukluklarının yoğunluğundan utandım.

        Meselenin ne olduğunu anlayabilmeniz için benim ilk eleştirimi ve ona verilen tepkiyi özetlemem lazım. Biraz tekrar olacak ama kusura bakmayın gerek olmasaydı yapmazdım bunu.

        Bahsi geçen Dinamit programına konuk olarak Hüseyin Ceylan'ı aldılar.

        İlk yazımda da dediğim gibi o önemli laflar etti belgeler gösterdi.

        KURU GÜRÜLTÜYÜ BIRAK DA ADAM GİBİ CEVAP VER:

        Benim en çok takıldığım konu, Erbakan'ın yapacağı söylenen basın toplantısını son anda iptal etmiş olmasına rağmen ertesi günün gazeteleri Hürriyet ve Sabah'ta yapılmamış bir basın toplantısının haberinin manşetten "Yalan Rüzgârı" başlığıyla verilmiş olmasıydı.

        Rasim Ozan Kütahyalı bunun bir skandal olduğunu söyledi ve sorumlularına isim vererek fena halde saydırdı.

        Şimdi bu kızgınlığa gösterilen tepkiye -tepkinin düzeyine uyamasanız da-katılmamak mümkün değil tabii.

        Ben de bunu söyledim ama ayrıca ekledim: "Ya şu şimdi anlatacaklarım olmuşsa o zaman ne diyeceksiniz ki?"

        YA BU OLMUŞSA:

        Ankara'da görev yapmış olan gazeteciler bilir ki bazen Başbakanlık Basın Bürosu geç saatlerde düzenlenecek basın toplantısında yapılacak konuşmanın metnini erken saatlerde medya kuruluşlarına geçer. Bunda amaç, haberin gecikmeden gazeteler içinde hak ettiği yeri bulmasını sağlamaktır.

        Bu bir rutindir ve bazen gazetelerin taşra nüshalarında bu haber yer alır ve o gece basın toplantısı iptal edilse bile bu bir yanlış olarak yer alır. Bu sadece o olayda olmuş değildir. Ortada sadece insani bir hata vardır.

        O gece Necmettin Erbakan da basın toplantısını son anda, o gece maç var diye iptal etmiş. İptal saati biraz geç olduğundan taşra baskılarındaki bu haber bazı gazetelerin şehir baskılarının bir bölümünde de kalmış olabilir.

        Dediğim sadece buydu. Dinamit programındaki arkadaşlar, bu olayı, dönemin basınının nasıl tek merkezden yönlendirilip emirle haberleri çarpıttığının bir örneği olarak sundular.

        Dediğim bundan ibaretti. Rasim Ozan Kütahyalının yapacağı "Hayır bu böyle olmadı aynı haber ertesi günün bütün şehir baskılarında değiştirilmeden kaldı" demekti. O defa da ben "Siz haklıymışsınız arkadaşlar şimdi o işi yapanlara istediğinizi söyleyin diyeceklerinizin altına ben de imza atarım" diyecektim.

        Ama bunun yerine ne yaptı Rasim Ozan Kütahyalı? Hayatında alışık olduğu gibi bana da ağzına geleni söyledi. Ben uyanıkmışım, şark kurnazıymışım falan filan. Sonra da ne yapıp etmiş ve bana hakaret etmek amacıyla olsa gerek, sözü bugünkü yayın yönetmenim Fatih Altaylı'ya getirmiş ve sonra da yazısında tek beğendiğim tek kaliteli cümleyi yazmış. Benim ona karşı "Düğmeniz sökülür gibi olmuş, müsaadenizle onu dikebilir miyim?" tavırlarında olduğumu söylemiş. Yazısının bu bölümünü sevdim, çünkü bu bir yazara yakışan polemik tonuna sahipti ve yazısında o kalitede bir tek bu vardı...

        Bütün bu laf kalabalığı ve benim ne kadar karaktersiz insan olduğumu söyleme gayretinin arasında, benim yazımda bahsettiğim konuya hiç değinmeme başarısını da göstermiş.

        BASINIMIZIN GETİR-GÖTÜR İSMAİL'İ:

        Yazısında ayrıca dikkatimi çeken bugüne kadar neredeyse her türlü lafı ettiği Ertuğrul Özkök'e birden bire çok şefkatli davranmaya önem göstermesi oldu. Ona şefkat gösterilmesine karşı değilim; o yazımda ben de sonuçta onu savunmak anlamına gelen bir konuya dikkat çekiyordum, ama asıl önemli olan Rasim Ozan Kütahyalı'daki bu tavır değişikliğinin nedeniydi.

        Biliyorsunuz bir süre önce Aydın Doğan, Kütahyalı ve eşinin evinde konuk oldu. Neler konuştuklarını bilmiyoruz. Bu da Dolmabahçe toplantısından sonraki yeni bir devlet sırrı olacak galiba. Bundan bir süre sonra herkes 28 Şubat soruşturması furyasının medya ayağı ne zaman gelecek diye merak ederken Başbakan'ın açıklamalarıyla bu furyanın gelmeyeceği anlaşıldı. O furya bağlamında adları çok söylenen gazeteciler ve patronlar galiba bu işten kurtarmışlardı. Kimsenin bu tür olaylarla muhatap olmasını istemediğimden ben de sevindim konunun böyle kapanmasına.

        Bu gibi durumlarda başbakanlar ile patronlar arasında getir götür fonksiyonunu üstlenen insanlar vardır. Bu durumda iki tarafa da yakın olan bir tek Rasim Ozan vardı. İlerde bugünlerin tarihi yazıldığında bu durumda o fonksiyonu onun oynamış olduğunun ortaya çıkması durumunda ben şaşırmayacağım. O günler gelince umarım herkes benim gibi bugünlerde pek popüler olan "getir götür İsmail" reklamını hatırlar.

        İşte böyle Rasim Ozan, sen şimdi palavrayı bırak da ilk yazımda gündeme getirdiğim konuya bir açıklık getir de meseleyi anlayalım.

        Suriye'de El Kaide'ye Dikkat!

        SURİYE'de olaylar tekrar beklendiği gibi patlayınca müdahale de olmak üzere her olasılık yine tartışılmaya başlandı. Ancak bu defa dikkatli ve çok temkinli laf etmek gerekiyor. Çünkü El Kaide'nin Suriye'de güçlü bir şekilde konuşlandığı söyleniyor. Orada El Kaide'nin varlığı oyunun rengini tamamen değiştirebilir. Özellikle de İsrail'in Suriye yönetimine yönelik tavrında bir yumuşama başlayabilir. Kendi ülkesi içinde de, üstelik Kudüs'te El Kaide hücresi kurulduğuna dair istihbaratlar olan İsrail için bu örgütün tecrit edilmesi öncelik alabilir. Bu yüzden de Suriye yönetimine ilişkin tavrı değişebilir. İsrail'in bu tavır değişikliği Amerika'yı da etkileyecektir. Diplomatik girişimlerini sürdürmekte olan Türkiye'nin bu gelişmeleri de dikkate alarak, temkinli olması gerekiyor.

        Diğer Yazılar