Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU, Ankara'nın perde arkasını, AKP yönetiminin derinliklerini ve kararların nasıl alınıp yürürlüğe konulduğunu çok iyi bilen insanların, çoktan farkına vardığı aslında açık olan bir istihbarat. Ancak Türkiye, bu bilgi ortada hiç yokmuş gibi tartışıyor.

        Ama Erdoğan bir buçuk yıl sonra başkan olmak için kararını çoktan aldı ve bunun için hazırlıklarına başladı bile.

        ANKARA'DA BEYAZ SARAY:

        Erdoğan'ın talimatıyla Ankara'da bir başkanlık binası inşa edilmeye başlandı. Sümer mimarisinden esinlenildiği söyleniyor ama işin açıkçası bu bina bitirildiğinde Washington'daki Beyaz Saray'a çok benzeyecek ve üstelik Başbakan Erdoğan bu başkanlık binasının ilk önerilen iki yılda değil de bir buçuk yıl içinde tamamlanması emrini de vermiş.

        AKP'DE İŞLERİN GİDİŞİ:

        Bu durum AKP'nin ve iktidarının karar alış ve bunu uygulayış yöntemiyle de çok uyumlu. AKP en hassas olaylarda bile bir karar alındıktan sonra bütün organlarıyla, tüm yetkilileriyle büyük bir uyum içinde yürüyüp o kararı muhakkak uygulamaya girişiyor. Gördüğüm kadarıyla parti içinde ve iktidarda her şey uzun dönemli ve planlı gidiyor. Her konuda olduğu gibi başkanlık sistemi konusunda da durum böyle.

        PEKİ NEDEN HÂLÂ TARTIŞILIYOR Kİ?:

        Parti içinde ve iktidarda Türkiye'nin başkanlık sistemine geçmesi Başbakan'ın arzusu yönünde çoktan kararlaştırıldı. Şimdiki tartışmalar ileride getirilecek sistemin detaylarıyla ilgili o kadar.

        Başbakan Erdoğan, başkan olarak oturup çalışacağı yerin bile inşaat talimatını verdikten sonra, bu kararlılığını sergiledikten sonra ne parti içindeki bir tartışmanın ne de toplumda konunun tartışılmasının bir yararı var. O tartışmalar sadece getirilecek başkanlık sisteminde bazı rötuşlar yapılmasına, detaylarıyla oynanmasına yarayacaktır.

        CHP YANLIŞ YÖNE GİDİYOR:

        Başkanlık sistemine karşı gücün denetimindeki etkinlik açısından parlamenter demokrasiyi getiren CHP konuyu yanlış yöne çekiyor ve kendisini kazanamayacağı bir tartışmanın içine itiyor. Bir defa Başbakan Erdoğan'ın dediği gibi başkanlık sistemi, dünyanın en gelişmiş demokrasilerinde tıkır tıkır işleyen etkin bir sistemdir.

        Washington'daki Beyaz Saray'dan etkilenildiğine göre Amerika'daki başkanlık sisteminin çok iyi incelenmesinden sonra Türkiye'deki başkanlık sistemi için bazı kararların verildiğini sanıyorum. Eğer bu düşüncem doğruysa Amerika'daki başkanlık sisteminde gücün denetlenmesinin dünyadaki birçok demokrasidekinden çok daha fazla ve etkin olduğunu bilmeniz gerekiyor.

        Çünkü o ülkede anayasayı yazan kurucular, başkana verilecek gücün her yönden denetlenmesi ve o güce karşı bir bir güç oluşturulmasına çok dikkat etmiştir. O sistemde görünürde çok kudretli olan başkanın birçok konuda eli kolu bağlanmıştır ve sistemin uzlaşmalarla yürümesi zorunluluğu ortaya çıkarılmıştır.

        Eğer Türkiye'de bu yöne gidilirse burada da en kudretli olacak başkanın birçok konuda uzlaşmalar araması zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Bunun şimdiki sistemden çok daha güvenceli ve sağlam olması ihtimali vardır. Başkanlık sistemi, güçler ayrılığının ve güçlerin dengelenmesi açısından en uygun sistem olabilir. Yeter ki Anayasa yazılırken bu konuya dikkat edilsin ve işleyiş konusu gereken önem verilerek ele alınsın.

        MUHALEFET GERÇEKÇİ OLSUN:

        Yeter ki muhalefet gerçekçi olsun ve "Başkanlık sistemi olsun mu olmasın mı?" tartışmasının dışına çıkıp buna kararın çoktan verilmiş olduğu gerçeğini kabul etsin. Bu fikir onlara hoş gelmeyebilir ama gerçek budur. Başbakan çoktan kararını verdi, Beyaz Saray'ını da çoktan hazırlamaya başladı. Şimdi muhalefet gerçekle yüzleşsin ve boş tartışmalarla vakit geçirmek yerine gelecek başkanlık sisteminde güçler ayrılığının ve güçlerin birbirlerini denetleme sisteminin yeni Anayasa'da nasıl düzenleneceğine konsantre olsun. Çünkü bu aşamada bu konu her şeyden daha önemli olabilir.

        ABDULLAH GÜL'ÜN DURUMU:

        Ben 12 Aralık 2011 tarihinde "2014 İçin Konuşulan" başlığı altında başkanlık sisteminin gelmesi ve Erdoğan'ın beklendiği gibi başkan olması durumunda Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün durumunun ne olacağını irdeleyen bir yazı yazmıştım. Bu yazı arşivlerde hâlâ duruyor, isteyen bakabilir.

        O yazıda başkanlık sisteminde başbakanın rolü iyice zayıflayacağından bugünün cumhurbaşkanı olan Gül'ün o zaman güçlü başkan Erdoğan'ın altında başbakan olmasının uygun olmayacağını söylemiştim. Erdoğan da diğer arkadaşları da Abdullah Gül'ü üzmeyi katiyen istemeyeceklerinden ona uygun başka bir konum bulunması gerekecekti.

        Bunun için de en uygun konumun, Türkiye'nin o yılda boşalacak Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği koltuğuna Abdullah Gül'ü önermesi ve onun oraya oturmasını sağlaması olacağını yazmıştım. O günlerde birçok insan bunun hayal gücüne dayalı bir senaryo olduğunu söylemişti. Ama Erdoğan'ın başkan olmasının kesinlik kazandığı bugünlerde o senaryo çok daha gerçekçi olmaya başladı.

        Yani Ankara'da Beyaz Saray'a başkan olarak Erdoğan'ın oturması gerçekleşirken Abdullah Gül'ün de Birleşmiş Milletler Genel Sekreterliği gibi çok prestijli ve dünyada etkili bir koltuğa oturtulması sağlanacak. Bunun zemini şimdiden derin diplomasiyle hazırlanıyor. Siz isterseniz Chicago'dan gelen Gül'ün, liderlerle temaslarıyla ilgili fotoğraf ve filmlere dikkatlice bakın, Cumhurbaşkanı Gül'ün ilerideki yeni görevine çoktan ısındığını göreceksiniz.

        TÜRKİYE İÇİN HAYIRLI OLACAK:

        Sonuç olarak ben başkanlık sisteminin ve Erdoğan'ın başkanlığının Türkiye için hayırlı olacağını ve bunun yanında Gül'ün de Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olmasının Türkiye'ye büyük prestij sağlayacağını düşünüyorum ve bu iki hamleyi de destekliyorum.

        Beyaz Saray hakkında

        YAPILMASI planlanan başkanlık binası, şimdilik işlerin yürümesi için Başbakanlık'ın yeni kampusu olarak tanımlanıyor. Yeni kampusun ihalesi, güvenlik meselesi çok hassas olduğundan Bakanlar Kurulu kararıyla Kamu İhale Kanunu kapsamı dışına çıkarılarak TOKİ tarafından davet usulüyle yapıldı.

        Aralarında Limak, Mesa, Varyap, Cengiz İnşaat'ın da bulunduğu 10 firma ihaleye teklif verdi. 300 milyon TL'lik ihaleden sonra ince işçilik ve donanım için ayrı ihale açılacak. En fazla 3 kat yapılacağı ve odalarının yüksekliğinin 4-5 metre arasında olacağı belirtilen binanın mimarı, son olarak Brüksel'deki Selimiye Camii'nin projesini çizen Şefik Birkiye.

        Beyaz Saray'da başkanın çalışacağı bölüme retina taraması yapılarak girilebileceği belirtiliyor. Birçok giriş çıkışı olacak binaya başkan ayrı, protokol ayrı, ziyaretçiler de ayrı kapılardan girecek. Beyaz Saray, Ankara'nın Söğütözü semtinde Orman İdaresi'nin arazisi içinde bulunacak.

        Başlangıçta bütün projenin ancak 2 yılda bitirilebileceği söyleniyordu, ama Başbakan'ın "Bir buçuk yılda bitirilsin" talimatı üzerine süre bir buçuk yıl olarak belirlendi.

        Elif Şafak

        REKLAM filminde oynaması tartışma çıkardı. TGRT'de Salih Tuna ile yaptığımız sohbette bu konu sorulunca ben "Keşke ülkemizde edebiyatçılar istedikleri hayatı rahat biçimde yaşayabilecek para kazansalar da reklam filminde oynamak zorunda kalmasalar" demiştim.

        Ayrıca ben hiçbir romancının özel yaşamıyla değerlendirilmemesi gerektiğine inanırım. Eğer böyle yapılırsa ne James Joyce, ne de Dostoyevski'nin gözümüze hoş görünmesi mümkün olabilirdi. Oysa biz onları sadece romanları için seviyoruz, hayatları için değiİ. İlla da rol modeli olmaları istenecekse onlar romanlarıyla rol modeli olmalıdırlar, hayatlarıyla değil.

        Bir yıl kadar önce bir arkadaşımla New York'ta Strand kitapçısında dolaşıyorduk. Romanlar bölümünde Orhan Pamuk'un kitapları dışında Elif Şafak'ın romanları duruyordu. Benim için eğer ElifŞafak rol modeli oluşturacaksa işte o andı.

        Onun dışında reklamda oynamış bana ne, kime ne? Edebiyat çevreleri boş tartışmalardan hoşlandıkları için onlar isterse bu boş tartışmalarını sürdürsünler.

        Diğer Yazılar