Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ömer, Bebek Camii’nden çıkıp da Aşiyan’a yatmaya gideli tam bir yıl olmuş. Aylardır Vivet cephesinde bir hazırlık bir hazırlık... Vivet-Ömer çiftinin etrafında hep çok genç bir çember vardı zaten, işte o genç eküri işbaşında, Vivet’e el veriyorlar ve Ömer’in IKSV’nin Salon’undaki ilk yıl anmaları Ömer’in şanına layık olsun diye uğraşıp didiniyorlar. Onlar için Ömer Uluç, Ömer Bey tabii, ama tam da atölyesinde 4 yıl asistanlığını yapan Ekin Saçlıoğlu’nun dediği gibi gençler aklıllarına ne düşüyorsa Ömer’in demokratlığına sığınıp söylüyorlar ama sonuna da bir “siz ve bey” ekliyorlar. İçerik samimi, söylem ciddi...

        27 Ocak, modern Türk resminin kilometre taşlarından Ömer Uluç’un kansere yenik düşmesinin birinci yılı. Şişhane, İKSV Deniz Apartmanı Salon’unda anma töreni var. Kapıdan girer girmez ev sahipleriyle; Ömür Bozkurt ve Ayşe Bulutgil’le karşılaşıyorum. Vivet biraz gerginmiş gibi geliyor bana. Anma töreninin başlamasına daha 15-20 dakika var ama 200 kişilik salon dolmuş bile. Laf ağızdan ağıza çabuk yayılmış, dostlar toplanıvermiş. Galeri G-Mall’un sahibi Gülsen Çapa’nın yanındaki boş koltuğu görüp ilişiveriyorum. Herkezle birkaç cümle etmek istiyorum, çünkü önüm arkam sağım solum tanıdık dolu. Tam arkamda Zeynep Atikkan ve Bülent Gültekin, onların arkasında da Aslı Akıncı oturuyor. Bülent ve Zeynep Philadelphia’dan yeni dönmüşler, Zeynep’in yazdığı kitap tamamlanmış, rahatlamış. Emine Uşaklıgil de kitabına son noktayı koyanlardan. O da tam arkamda oturuyor. Yanında Hrant’ın yazarı Tuba Çandar, Berlin’den kitap’la ilgili gezilerden yeni dönmüş. Ayşen Özyeğin her zamanki mütevazılığıyla sessizce Hanedan’dan Bülent Osman Efendi’yle eşi Janine’in yanındaki boş koltuğa oturuyor. Onun gelmesiyle Ömer Uluç Koleksiyonerleri sacayağı (diğerleri Hakan Çarmıklı-MAC Sanat Galerisi sahibi,iş adamı ve Erdal Matraş – Matraş Deri’nin sahibi) tamamlanıyor. Saat 19:00... Ve tören başlıyor...

        Sahneye Seda Yörüker çıkıyor. Genç Sanat’ın genç editörlerinden ve Ömer’in protejelerinden Seda...Tepeye topladığı saç modeli ve renkli çoraplarıyla çok havalı; bize Ömer’in sadece ressamlığını değil diğer entellektüel yüzlerini de özetliyor ve sahneye oyuncu Nalan Kuruçim’i davet ediyor. Kuruçim, Ömer’in seyahatlerde bile kitabını yanından ayırmadığı Gal’li şair Dylan Thomas’tan Eğrelti Otları Tepesi (Fern Hill) şiirini okuyor. Şiiri Cevat Çapan Türkçe’ye çevirmiş. Sonra çarpıcı yeşil ayakkabılarıyla Ayşegül Sönmez mikrofonun başına geçiyor. Sanat kritiği ve gazeteci Ayşegül , Ömer’in manevi kızlarından sayılırdı ve Vivet’in en zor zamanlarında hep yanında oldu. Haftasonu evleniyor, Vivet de Onun nikah şahidi. Ayşegül biraz koleksiyonculardan ve evlerindeki, ellerindeki Ömer Uluç tablolarından bahsettikten sonra kısa bir anı anlatıyor. Bir gece Vivet’le Ömer Ayazpaşa’daki evlerinde müzik kanallarında gezinirken Ömer, ekrandaki için “Vivet, kim bu, ne matrak kız...” demiş. O “matrak” kız Aylin Aslım’mış. Ayşegül mikrofonu Aylin Aslım’a teslim ediyor. Aylin, Ömer’in o gece TV’de dinlediğini belki söylemiyor ama eminim “bu daha da matrak” diyeceği “ayaklar havada, kanatlar yerde, düz yürümek çok zor“ dediği “İçtim İçtim”i geceye adapte ediyor. Gece’nin bir başka şarkıcısı Sema, ilk dinlediğimde damardan Ute Lemper, Kurt Weill balladlarıyla çarpıldığım Sema, Ömer’in 40’ı duasında okuduğu Mevlud’la tüylerimizi diken diken eden Sema bu kez Vivet’i kıramayarak “ilk kez bir Sezen Aksu şarkısı; bu da milad olsun” diye döktürdüğü “Istanbul Istanbul Olalı” yla Ömer’i anıyor.

        Tuba -Cengiz Çandar çiftinin kızları sanat tarihçi Defne Ayaz da Ömer’in genç arkadaşlarından. Evlendikten sonra New York-Şangay-Istanbul üçgeninde gidip geliyor. New York’ta Chelsea Otel’de bir gün Cengiz’le Ömer buluşmuşlar ciddi ciddi ve edebi edebi takılacakken, herşeyi ekip Ömer’in favorisi Dylan Thomas’ın kafayı çektiği White Horse Bar’da kendilerini buluvermişler. Tanıkları Defne, bize sahneden anlatıyor.

        Ömer’i Anma Gecesi’nin edebi ayağını Cevat Çapan ve Cüneyt Türel oluşturuyor. Altmış yıllık arkadaşı Cevat Çapan, Ömer’in çevire çevire tuvale aktardığı renklerine gönderme yaparak yazdığı şiiri okuyor. Cüneyt Türel’se Ömer’in, Portakal’ın P dergisine 1996’da yazıp gönderdiği bir yazısını, favori edebiyatçılarından bir başka İngiliz şair ve romancı Malcolm Lowry ile ilgili düşüncelerini okuyor. Ömer o yazısında Lowry’nin alkolizm’le göçebelik arasındaki serüvenine bir ressam gözüyle bakıyor ve yazar için “beni de dünyanın manyetik uçlarına çekmekteydi” diyor. Cüneyt Türel , Ömer Hayyam’ın Rubaileriyle devam ediyor ve adaşı ressam Ömer’in rubailerin altına düştüğü notları da bize aktarıyor.

        Geçen yıl Yapı ve Kredi Kazım Taşkent Sanat Galerisi’nde açtığı son sergi sırasında , son televizyon söyleşisini ben yapmıştım Ömer’le. Kemoterapiden ve kan sayımından yorgun argın, Vivet’in kolunda gelmişti Galatasaray’daki sergi salonuna. Kemoterapi sırasında saatlerce sağ damarına ilacı basarlarken sol elle de çizmeyi öğrenmişti. Desenleri ve son dönem işleri sergileniyordu. Bence en güzel sergilerinden biriydi. İşin içine dijital teknolojiyi de katmıştı bu kez. Ömer yaşsız bir adamdı. Söyleşide: “Geç kalmış bir ülkenin geç kalmış bir sanatçısı olmak istemiyorum” demişti. Ondan bir önceki sergisi de Beylerbeyi Tünel’indeydi. Cem Yardımcı, söyleşilerinden bazılarını ve fotoğrafları harmanlayarak içinde dostları, öğrencileri, Bilal Ustası, koleksiyonerleri, kızı, karısı, meyhane arkadaşları olan güzel bir klip yapmış Ömer için, son olarak da o geliyor ekrana anma töreninde.

        Program bitip de ışıklar yanınca Salon’dan çıkıp, tabanı İnci Eviner’in desenleriyle kaplı Fuaye’ye geçiyoruz. Kimler yok ki Ömer Uluç’u anan; Güngör ve Nuran Uras, Canan Barlas, Cem Erciyes, Şelale Kadak, Asaf Savaş Akad, Yasemin Bay, Cengiz Aktar, Ayşe Önal, Gülten Kaya, Tosun ve Nuran Terzioğlu, Hüsnü Özyeğin, Zeynep-Metin Fadıllıoğlu, anneleri Yüksel Behlül, Nuri-Engin Akın, Sema Çağa, Rabia Çapa, İnci Aksoy, Dağhan Özil, Mehmet Çağ Çağ, Güher Pekinel, Seyhan Topuz, Canan Pak, Komet, Gülsüm Karamustafa, Ali Akay, Levent Çalıkoğlu, Nevzat Sayın, Osman Hacıbekiroğlu aklıma ilk gelenlerden; beş metrelik Salon- Fuaye koridorundan geçemiyoruz, kalabalık bir türlü ilerleyemiyor... Tam da Ömer Uluç’un istediği gibi yaşsız, dönemsiz, kuşaksız, cıvıl cıvıl devingen bir kalabalık...

        Diğer Yazılar