Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇEN hafta sonu yine Bodrum Türkbükü’ndeydim.

        Son yıllarda ne zaman buraya gitsem konu dönüp dolaşıp Türkbükü’nün son 20 yılının hikâyesine geliyor hep.

        Kiminin üzgün kiminin memnun olduğu inişli-çıkışlı bir hikâye bu…

        Yol ayrımından sonra ancak Ship a Hoy’un tahta tabelalarının yardımıyla sahile ulaşılabilen bir köydü o zamanlarda Türkbükü. Birkaç otel ve balıkçının dışında yemek yiyecek yer bile yoktu. Teknelere temiz su sağlamak için imkân yok gibiydi.

        Uzun öğle yemeklerinin yendiği tahta masaların sandalyeleri, rehavet çökünce ters çevrilip şezlong vazifesi görür, üzerinde şekerleme yapılırdı.

        Öyle bangır bangır müzik çalınmadığı gibi sadece dolunayda seslerini yükselten ve birleştiren mekânlar o gecelerde de aynı parçaları çalıp eşsiz bir ahenge imza atardı.

        ŞAŞAALI HAYATLAR

        Neyse daha anlatacak o kadar çok şey var ki o güzel yıllara dair, sayfalar yetmez.

        Sonra olanlar oldu. Türkbükü müthiş bir hızla Türkiye’nin en ünlü tatil beldesine dönüşüverdi. Sokaklarına girilemez, sahilinde yürünemez bir hal aldı.

        Otellerin pansiyonvari odacıklarına gecelik 500 Euro vermeye hazır gençler konaklayacak oda bulamaz oldular.

        En görkemli yatların koylarına demirlediği, en pahalı hayatların iskelelerinde yaşandığı bir köy oldu uzun yıllar Türkbükü.

        Derken tercihler değişmeye başladı. Bu bedeli ağır tiyatrodan sıkılan yerli turist elini ayağını ufak ufak çekti Türkbükü’nden. Zaten birkaç otel dışında pek yabancı turisti olmayan köy çaptan düşmeye başladı.

        Ne yazık ki bu şan ve şöhretin sonsuza kadar devam edeceğini sanan mekânlar gerçeği kabul etmekte geciktiler. Her gece kamyon yüküyle para kazanmaya alışan işletmeciler müşteriye hasret kalmıştı artık. Daha fazla dayanacak gücü kalmayan tesislerin çoğu ya el değiştirmeye ya da topyekûn kapanmaya başladılar.

        Bir zamanların gözde mekânlarının çoğu şimdi satılmayı ya da kiralanmayı bekliyor Türkbükü sahilinde.

        Birkaçı hariç…

        İNADINA DAHA İYİYE!

        Bunlardan biri de açıldığından beri vakur duruşunu hiç değiştirmemiş otellerden biri olan Divan Palmira!

        İşte güç burada devreye giriyor. Koç Holding’in gözbebeği yatırımlarından olan otel, Türkbükü’nün kaderine inat hâlâ hem Türk hem de yabancı turistlerin favorileri arasında.

        Özellikle de yemekler ve lezzetler konusunda. Size “Bodrum’un hatta Türkiye’nin en iyi yemeklerinden biri Divan Palmira’da” diyebilirim. Bunu sadece ben söylemiyorum; yeme-içme ve gustonun duayeni Güneri Cıvaoğlu’nun ve damak tadına son derece güvendiğim gazeteci dostum Burcu Aldinç’in de aynen böyle düşündüğünü söyleyebilirim.

        Otel, Divan Grubu Executive Şefi Giancarlo Gottardo’ya emanet etmiş yaz mönüsünü. Sahillerin olmazsa olmazı pide, lahmacun ve mantı gibi lezzetleri geleneksel bir şekilde hazırlamayı tercih eden Gottardo, salatalara, et ve balık tabaklarına ise son derece gurme yorumlar katmış.

        Bu yaz yolunuz düşerse mutlaka uğrayıp bir şeyler yiyin derim. Mutlu olacağınızdan eminim.

        Kahve molasında

        YAZIN hemen hemen ilk tatili olan 19 Mayıs’ı cuma günü ile birleştirenlerin oluşturduğu yoğunluktan dolayı “Ne olur ne olmaz” diyerek erkenden attım kendimi Atatürk Havalimanı civarına.

        Baktım biraz erken atmışım, hemen çevirdim rotamı Aqua Florya’daki Kaşıbeyaz’a.

        Yıllar oldu herhangi bir Kaşıbeyaz’a gidip kebap yemeyeli.

        Şahane yedim içtim yine. Bu arada örnek alınası bir de hikâye dinledim restoranda karşılaştığım ve aynı masayı paylaştığım arkadaşlarımın arkadaşı avukat Özlem Hökenek’ten.

        Biliyorsunuz tüm mekânların sosyal medya sayfalarını hareketlendirmek, bir takipçi hatta bir beğeni kazanmak için yapmayacakları hiçbir şeyin olmadığı bir dönemdeyiz.

        Hökenek bir gün yürüyüş yapıyormuş, yorulduğunu hissedince soluklanmak için Kaşıbeyaz’ın Yeniköy sahilindeki restoranına girmiş ve bir kahve sipariş etmiş.

        GARSONUN DAVRANIŞI

        Garson arkadaş henüz servislerinin başlamadığını söyleyince, “Peki” deyip çıkmaya yeltenmiş.

        Buna gerek olmadığını söyleyen garson, kahvesini nasıl almak istediğini sormuş. Hatta bir de tatlı ikram etmiş kahvenin yanında.

        “Bu olaydan sonra hem restoranlarının müdavimi, hem de sosyal medyalarının sıkı bir takipçisi oldum Kaşıbeyaz’ın” dedi o sofrada.

        İşte size her ne kadar teknoloji çağında olsak da işin sırrının hâlâ “insan”da olduğuna dair nefis bir hikâye.

        Diğer Yazılar