Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİRKAÇ hafta evvel Instagram hesabıma “kitapsizhayatolmasin” adlı kullanıcıdan direkt bir mesaj geldi.

        Soyadını vermek istemeyen Nejla Hanım’ın mesajı ilgilenilmeyecek gibi değildi. O yüzden hemen kendisinden bana yaptıklarını anlatan bir e-posta atmasını istedim.

        Bundan bir yıl kadar önce adamış kendini çocuklara. Özellikle de ortaöğretimde okuyan çocuklara…

        Açtığı kitapsizhayatolmasin adlı hesap üzerinden kullanılmayan kitapları toplamaya başlamış. Yoğun ilgi görünce, işin içine kılık-kıyafeti ve kırtasiyeyi de sokmuş.

        “Biri ‘şu malzemeleri gönderiyorum’ diye mesaj atınca değmeyin benim halime” diyor Nejla Hanım.

        Sistem şöyle işliyormuş.

        İhtiyaç sahipleri ona direkt mesajla ulaşıyormuş. Okullarının ve öğrencilerinin durumlarını ve nelere ihtiyaçları olduğunu belirtiyorlarmış. O da bu ihtiyaçları takipçileriyle paylaşıyormuş.

        İlk olarak Urfa’daki bir ilkokulla işe başlayan Nejla Hanım, yardımın yerine ulaştığını kanıtlamak için de öğretmenlerden fotoğraf çekmelerini istiyormuş. Bu fotoğrafları da yine hesabında yayınlıyormuş.

        60 ÇEYREK BİLET YERİNE

        Takipçilerle arasında geçen ilginç olayları sorduğumda aşağıdaki hikâyeyi anlattı bana Nejla Hanım.

        Geçen yılbaşı öncesiymiş. Bir takipçisi kitap, kırtasiye ya da giysi değil, 625 TL bağışlamak istediğini belirtmiş.

        “Niye nakit ve niye 625 TL gibi arada bir meblağ?” sorusuna ise “Bu benim her yılbaşı çekilişi için ayırdığım 60 çeyrek biletlik Milli Piyango bütçem. Bu sene almasam da olur” cevabını alınca, haliyle işletildiğini sanmış.

        Para gerçekten gelince, Nejla Hanım bunu suyu olmayan bir okula çeşme yaptırmak ve bahçesini ağaçlandırmak için kullanmış.

        Sosyal medyanın, özellikle de Instagram’ın yardım ve hayır işleri için de kullanılabileceğine nefis bir örnek!

        Tebrikler…

        Topağacı’nda sıra dışı bir mekân: MoRo

        NEW York’un Manhattan Adası’nda bir mahalledir East Village. Manhattan’ın geneline hâkim olan o havalı hayatların yaşanmadığı, şaşaalı markaların ve mekânların boy göstermediği bir mahalle…

        Tıpkı İstanbul’un en havalı mahallesi Nişantaşı’nın yamacındaki Topağacı gibi.

        Nişantaşı’nın o göz kamaştıran mekânlarının aksine, mahalle kafeleri ve barları kapılarını açıyor son yıllarda Topağacı’nda.

        Bunlardan biri de Moro.

        Moro, saat 17.00 gibi hizmet vermeye başlayan bir resto- bar. Bu özelliğiyle ve tamamen İspanyol olan mönüsüyle pek alışık olmadığımız tarzda bir mekân. Şahane tapas’ların çıktığı mutfağının başında işine âşık olduğu her halinden belli şef Alican Gürbüz var.

        Müdavimleri iş çıkışından itibaren başlıyor doldurmaya Moro’yu. Sabahın ilk saatlerine kadar da terk etmiyor.

        Özellikle tapas düşkünlerinin mutlaka denemesi gereken bir adres.

        200 yılda 3 bin kişi

        GEÇEN hafta Fransız Sarayı’nda herkese nasip olmayacak bir törene katıldım.

        Fransa’nın en eski ve en üst düzey şeref nişanı olan Legion d’Honneur’ün TAV Havalimanları Holding CEO’su Sani Şener’e takdiminin töreniydi katıldığım.

        Dediğim gibi takdim törenine bile şahit olmanın zor olduğu bu nişanı almak nerdeyse imkânsız. Öyle ki 7 milyarlık dünyada sadece 3 bin kişi bu mertebeye ulaşabilmiş.

        200 yıl önce Napoleon Bonaparte tarafından dünyanın üstün başarılı kişilerini ödüllendirmek amacıyla verilen nişan “Officier dans L’Ordre National de la Legion D’Honneur”e layık görülen Türkler arasında Cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk, yazar Yaşar Kemal ve işadamı Rahmi Koç’un da bulunduğunu belirteyim.

        Diğer Yazılar