Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUNDAN birkaç yıl önce Gaziantep’teki bir okuyucumdan e-posta almıştım.

        Kendisi sık sık İstanbul’a gelen bir işadamıydı.

        “Bizim tatil alışkanlıklarımızda sizler gibi Bodrum, Çeşme ve Göcek gibi merkezler yoktur. En heyecan verici rota hep İstanbul’dur. Memlekete dönüşte Avrupa’dan dönüyormuş gibi hediye bekler çocuklar ve hanım. Bazen de onlarla beraber geliriz İstanbul’a. Doğu insanı alışkanlıklarına daha bir bağlıdır. O yüzden her geldiğimizde hep aynı otellerde kalır, aynı yerlere gideriz. Başkalarını denemeye çekiniriz. Mekânlar hakkında sizlerin yazıları sayesinde bilgi sahibi oluyoruz ama İstanbul’un otelleri hakkında pek bir bilgimiz olmuyor” diye yazmıştı.

        Haklı da, zira biz bu şehirde yaşıyoruz ve haliyle otellere ancak düğün, dernek ya da davet olduğunda gidiyoruz.

        Geçen hafta şehirdeki otellerde düzenlenen iki farklı organizasyona katılınca karar verdim iki otelden de bahsetmeye.

        Karaköy’de The Purl

        KARAKÖY’DEKİ Gradiva Otel bu sene el değiştirerek Purl Hotel oldu. Baştan sona yenilenmiş. Hip ve dizayn otel kategorisindeki otelin girişinde Social Sport adında bir pub, terasında ise Palomar adında şahane manzaralı bir restoran var.

        Ekonomik konaklamalar için ideal olan otelin mutfağı oldukça iddialı.

        Social Sport Pub, bol TV’li dekoruyla benim çok tarzım olmasa da gençler tarafından günün her saati tercih edilen bir buluşma adresi olmuş bile.

        Terastaki Palomar’a ise söylenecek söz yok. Biraz ince ayar gerektiren aydınlatması dışında her şey harika. Şef Ersin Avşar resmen harikalar yaratıyor. Kaya levrek ızgara, kuzu tandır ve lavantalı sütlaç mutlaka denenmeli.

        Maçka’da Park Hyatt

        MOSKOVA’DA kaldığım Park Hyatt Otel’de dinlemiştim zincirin bu en lüks halkasının hikâyesini.

        Dünyada yüzlerce Grand Hyatt, Hyatt Regency ve Hyatt var ama Park Hyatt yalnızca 42 tane! Çünkü bir Park Hyatt otelinin binasının tarihi, içinin ise buna tezat şekilde lüks, modern ve teknolojik olması gerekiyor. Tıpkı İstanbul’daki İtalyan Konsolosluğu binası ve Aziz Antoine Kilisesi gibi şahane eserlerin mimarı Giulio Mongeri tarafından inşa edilen Maçka Palas binasında hizmet veren Park Hyatt İstanbul’da olduğu gibi.

        1922 yılında inşa edilen ve başta şair, gazeteci, yazar ve besteciler olmak üzere birçok ünlü isme ev sahipliği yapan otel için The Purl gibi “Ekonomik bir konaklama sunuyor” diyemem.

        Nişantaşı’nın göbeğinde yer alması ve dünyanın en önemli restoranlarından biri olan La Petite Maison İstanbul’u çatısı altında bulunduruyor olması en önemli artılarından biri.

        La Petite Maison’un İstinye Park’a taşınmasının ardından bu alan otelin lobisi olacakmış. İnşallah olur, böylece otel kentin sosyal hayatında kendinden çok daha fazla söz ettirir hale gelir.

        Lady Godiva’nın başkaldırısı

        BİRKAÇ sene evvel Ülker Grubu dünyanın en ünlü çikolata markalarından biri olan Godiva’yı satın alarak hepimize haklı bir gurur yaşatmıştı.

        Gerçi katılamadım ama geçen pazartesi akşamı Godiva’nın kuruluşunun 90’ıncı yılı onuruna Brüksel, Londra ve New York’un ardından özel bir davet verildi İstanbul’da.

        Ünlü sanatçımız Ahmet Güneştekin’in Lady Godiva’nın cesaretinden ilham alarak yarattığı ‘Lady Godiva’nın Başkaldırısı’ adlı eser sanatseverlerle buluştu. Görmek için sabırsızlanmıyorum dersem yalan söylemiş olurum.

        Meraklısına

        SÜLEYMAN Dilsiz’in ‘Kahvaltıya Dair Her Şey’ den sonraki yeni kitabı ‘Kılçıksız Balık’ı da edindim geçenlerde. Yazarın “Beni Ege mutfağıyla büyüten anneme” diye başladığı kitabında deniz mahsullerine dair her şeye rastlamak mümkün.

        Denizden gelen tariflerin ve tarifsiz tatların meraklısıysanız bu kitabı sizlere öneririm.

        Diğer Yazılar