Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        16’NCI yüzyıl Fransa’sında Kral III. Henry’nin şövalyeleri savaşlarda kazandıkları zaferleri görkemli ziyafetlerle kutlarmış. Saint- Esprit adlı bu şövalye grubunun sembolü ise Le Cordon Bleu yani “Mavi kurdele”ymiş.

        O zamandan beri hep iyi yemekle özdeşleşmiş Fransa’da bu mavi kurdele.

        Gazeteci Marthe Distel’in 1895 yılında Paris’te kurduğu Mutfak Sanatları Okulu’na bu adı vermesiyle Le Cordon Bleu ismi tüm dünyada ‘en iyi şef’i çağrıştırır olmuş.

        Günümüzde 20 ülkedeki 40’tan fazla okulda yılda 20 bin öğrenciye Le Cordon Bleu eğitimi veriliyor.

        Türkiye de bu ülkeler arasında...

        2012 yılında İstanbul’da kurulan bu dünyanın en prestijli mutfak sanatları kurumu Özyeğin Üniversitesi çatısı altında bulunuyor.

        Üniversitenin Gastronomi ve Mutfak Sanatları Lisans Programları kapsamında verilen eğitimlerde, bu alanda kendini geliştirmek isteyenlere yeni bir geleceğin ve mesleğin kapıları açılıyor.

        HEKİMLİKTEN AŞÇILIĞA

        Geçen salı akşamı Rektör Esra Gençtürk, Otel Yöneticiliği, Gastronomi ve Mutfak Sanatları Müdürü Teoman Alemdar ve Le Cordon Bleu Türkiye Direktörü Defne Ertan Tüysüzoğlu’nun konuğu olarak Özyeğin Üniversite’nin Çekmeköy’deki kampusundaydım.

        Üstelik bir üniversite için son derece sıra dışı bir davet sayılabilecek bir akşam yemeği için kampustaydım.

        Davetin sebebi öğrencilerin dönem ödevlerini hocaları ve velileriyle birlikte değerlendirmekti.

        Mevzu bahis bölüm aşçılık olunca, dönem ödevi de yemek oluyor.

        Gurme restoranları aratmayacak kadar emek verilmiş muhteşem bir mönüyü tadarken okuldan mezun kişilerle de tanışma fırsatı buldum.

        Aralarında hukuk eğitimini yarıda bırakan da var, senelerce hekimlik yaptıktan sonra aşçılık mesleğini seçenler de.

        Bir kere daha anladım ki, bu mutfak aşkı bambaşka bir aşk!

        Üst perdeden muhabbet

        GEÇEN hafta dünyanın en ünlü özel jetlerinden biri olan Gulfstream’in en üst modeli ‘650 ER’ İstanbul’daydı.

        Havadaki uçağın modelini karadan anlayacak kadar ileri boyutta bir uçak meraklısı olduğumdan ben de bu şahane uçağı keşfedenler arasındaydım.

        Tam 70 milyon dolar değerindeki bu uçağı 2005 yılından beri Atatürk Havalimanı Genel Havacılık Terminali Genel Müdürlüğü’nü yürüten Berrin Yer’le birlikte deneyimleyince haliyle muhabbet sıradan olmuyor.

        Hatta olamıyor.

        Zira onun işi hep en zenginlerle ve lüks yaşayanlarla...

        “Uçağı gösteren merdivenidir” diyor Berrin Hanım. Müşteriler inip binerken rahat etmek isterlermiş...

        Divan ya da kanepe olan uçakla seyahat etmek isterlermiş. Son yıllarda geniş gövdeli ve uzun menzilli uçaklar tercih ediliyormuş. En çok da 17 kişilik ve hostes için ayrı bir bölümü olanları..

        Ne diyeyim.. Allah daha çok versin!

        Bob Geldof yeniden

        BİRKAÇ nesil için pek bir şey ifade etmeyebilir Bob Geldof ve eski grubu The Boomtown Rats’in adı.

        İrlandalı şarkıcı, söz yazarı ve aktör Geldof’u ben de lise yıllarımda, Afrika’da yaşanan açlığa çözüm bulmak için kurduğu ‘Band Aid’ grubuyla tanımıştım. Aralarında George Michael, Bono, Sting, David Bowie, Kylie Minogue, Cliff Richard, Chris Rea ve Lisa Stansfield gibi ünlü sanatçıların da bulunduğu bir grupla ‘Do They Know It’s Cristhmas Time’ adlı bir single piyasaya çıkararak çok ciddi bir yardımın Afrika’ya ulaşmasını sağlamıştı.

        O zamandan beri duruşunun ve sanatının hayranı olduğum Geldof, Band Aid’den önceki müzik grubu The Boomtown Rats’i tekrar toplamış ve yeni albüm hazırlıklarına başlamış.

        30 yıl aradan sonra çıkacak bu yeni albümü dört gözle bekleyenler arasındayım. Eminim müthiş olacaktır.

        Diğer Yazılar