Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SÖMESTR tatilinde alışık olduğumuz rotaların biraz dışına çıkalım dedik ve tuttuk ailecek Fas’ın yolunu.

        Benim ikinci gidişim oldu bu mistik topraklara. İlk seferinde Kazablanka’da kalıp günübirlik Marakeş’e geçmiştik. Bu sefer ise tam tersini yaparak Marakeş’te kaldık.

        Buyurun Fas notlarıma…

        THY, ilk gittiğimde dar gövdeli uçaklarla yapıyordu İstanbul-Kazablanka seferlerini. Şimdi ise filosundaki en büyük uçak olan geniş gövdeli Boeing 777 ER’larla, Fas Havayolları Air Moroc ortak uçuşuyla gerçekleştiriyor. Bir adet boş koltuk olmayacak kadar da dolu maşallah uçaklar.

        Pentagon’a girmek Fas’a girmekten daha kolaydır sanırım. Vizesiz bir ülke olmasına rağmen hem de.

        Önce uçakta bir form dolduruyorsunuz. İndiğinizde ise körükte bekleyen görevliler bu formu kontrolden geçiriyor. Bundan sonra sıra pasaportta… Her biri ayrı bir rehavetteki memurlar uzun uzun sorguluyorlar sizi. Terminalden çıkarken de X-Ray cihazından geçiriyorlar valizlerinizi. Bitmiyor! Son olarak bir de otele girmek için doldurulan bir polis formu var.

        Kazablanka Marakeş arası trenle 5, uçakla 1, arabayla 2 saat kadar sürüyor. Biz karayolunu tercih ettik. Transferinizi önceden ayarlamanızı tavsiye ederim, zira yerel şoförler sizi yolunacak kaz gibi gördüğünden kazık yemeniz kaçınılmaz.

        ***********

        CASABLANKA VE KAZABLANKA

        BU arada Kazablanka deyince akla ilk gelen şeylerden biri olan ‘Casablanca’ filmine dair bir gerçeği de sizlerle paylaşayım. Unutulmaz bir aşk filmi klasiği olan, Humphrey Bogart ve Ingrid Bergman’ın başrollerini paylaştığı efsane film aslında Kazablanka’da çekilmemiş. Hatta filmin geçtiği o çok meşhur Rick’s Bar’a adım bile atmamış her iki oyuncu da.

        İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan Hitler işkencesinden kaçıp Fas’a yerleşen Avrupalıların hayatlarını konu alan film, tamamen California’daki bir stüdyoda çekilmiş. Buna rağmen hâlâ şanı yürüyor filmin. Filmde geçen piyano sahneleri Kazablanka ritüelleri arasında önemli bir yere sahip. Hâlâ hemen her otelde, barda ya da kafede mutlaka bir piyano çalıyor akşamüstleri.

        ***********

        FUKARALIĞIN YANINDA ŞAŞAA

        GELELİM tekrar Marakeş’e. Pek çok Arap ülkesinde olduğu gibi şehrin orta yerinde bulunan ve adına “medina” denen meydanlardan Marakeş’te de var. Bugüne kadar gördüğüm en renkli, hareketli medinalardan biri Marakeş’te. Gündüz yılan oynatan, maymun gezdiren, kılık kıyafet satan esnafın üssü olan meydana akşamları yüzlerce yemek tezgâhı ekleniyor. Yeme-içme, alışveriş ve eğlence derken akşamlar sabaha karışıyor burada. Tabii oldukça iptidai koşullarda…

        Tüm bu yöresel hayatın yanında başka bir hayat var Marakeş’te. Aralarında La Mamounia, Club Med, Riad Barriere, Four Seasons ve Royal Mansour gibi otel ve riadlarda (Fas’ta butik otellere verilen ad) dışarıdakinin aksine son derece lüks ve pahalı bir hayat yaşanıyor.

        Şehre gelen turistler bu oteller ve riadlarda kalmasalar bile mutlaka mimarileri ve bahçeleriyle ünlü tesisleri geziyorlar ya da restoranlarında, barlarında bir şeyler yiyip içiyorlar. Ancak çok ama çok pahalı olduklarını da belirteyim. La Mamounia’da bir hamburger, bir steak tartar, bir bira ve bir suya ödediğim 110 Euro’nun (yaklaşık 500 TL’nin) şokunu hâlâ atlatamadım.

        Anlatacaklarım bu kadar sanmayın. Çarşambaya Marakeş’in en meşhur yerlerinden biri olan Yves Saint Laurent Müzesi’nden ve Jardin Majorelle’den bahsedeceğim sizlere...

        Diğer Yazılar