Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SANIRIM bir eşi benzeri daha yoktur, birazdan size anlatacağım ocakbaşı restoranının.

        “Neden yok?” derseniz…

        Çünkü bu ocakbaşı akşamüstü saat 4’te açılıyor ve sabah 4’te kapanıyor.

        Yeri de bir garip! Öyle yoldan geçerken “Şuraya gireyim de bir kebap yiyeyim” dedirten cinsten değil.

        Adını, açılış&kapanış saatlerinden esinlenerek “4’ten 4’e” koymuş mekânın yaratıcısı Sait Doğan.

        Giderken pek bir beklentim yoktu açıkçası, iyi yemek adına.

        Masaya oturup da mezelere ilk çatalı attığımda şaşırdım kaldım. Sunumuyla, tadıyla sanki kebabın memleketi Adana, Antep ya da Urfa’da yiyormuşum gibiydi başlangıçlar bile…

        Ardından kebaplar ve şişler de geldi. Onlar da tam layığıyla…

        Sırrını sordum Sait Bey’e. Ustası Adanalıymış. Etleri Balıkesir’den, baharatları Antep ve Sivas’tan, şalgamı Tarsus’tan ve sebzeleri Manisa Saruhan’dan getirtiyormuş.

        Ben yemek saati değil, iş çıkışı gitmeme rağmen doluydu mekân. Civardaki beyaz yakalılar da trafik yoğunluğunu atlatmak için erkenden gelip kebap&rakı muhabbeti yapıyorlarmış. Ardından bir de normal akşam yemeği yemeye gelenler doldurmaya başlıyor mekânı. Ben o kadar kalamadım tabii ama sabah 4’e kadar açık olduğundan bar ve kulüp çıkışlarında gelen müdavimleri de çokmuş.

        ZEKİ MÜREN’İN AYNASI

        Çok küçük bir mekân aslında. Öyle anlatılacak ahım şahım bir dekorasyonu da yok. Ama rafine detaylara sahip. Duvarlarının Atatürk portreleri kadar dikkat çeken bir özelliği de dev bir ayna asılı olması.

        Bu dev aynayı İstanbul gece hayatının efsanevi mekânı Taksim Maksim Gazinosu’nda yıllarca çalışmış bir müstahdemden satın almış Sait Bey.

        Tam tamına 11 yıl boyunca gazinoda aralıksız sahne alan Zeki Müren’in kulisindeki aynaymış.

        Kim bilir ne anılara ve muhabbetlere şahitlik yapmıştır diye düşünmeden edemiyor insan, baktıkça.

        ***********

        YİNG Zİ’DEN İNCİ’YE

        ÇOK güzeldir ama insanın eğer bir bağı yoksa ya da civarında yaşamıyorsa, sosyalleşmek adına çok da tercih ettiği semtlerden biri değildir İstanbul’un Yeniköy’ü. Ancak yabana atılmayacak kadar da müdavimi vardır semtin.

        Özellikle de balıkçılarının.

        Geçenlerde bir grup gazeteci dostumla, semtin ünlü mekânlarından biri olan Yelken Balık Restaurant’ın yeni sahibinin davetlisiydik.

        Alıştığımız profilin aksine evli-barklı, çoluklu-çocuklu orta yaşlı bir bayan yeni sahibi Yeniköy Balık Restaurant’ın. Üstelik de Çinli bir bayan.

        Çin’de yaşadığı zamanlarda İstanbul’a her geldiğinde buraya giderlermiş Türk eşiyle.

        Yine bir gün kendi yaş günü kutlaması için gittiklerinde, eşi bu restoranı ona doğum günü hediyesi olarak aldığını söyleyivermiş.

        Bu hediyenin ardından Türkiye’de yaşamaya, hatta Türk vatandaşlığına geçmeye karar vermiş hanımefendi.

        Ying Zi olan adını da, telaffuzunu yakın bulduğu İnci ismine çevirmiş.

        Yıllardır gitmemiştim. Kadın eli değdiği o kadar belli ki. Tabak-çanak, sunum, lezzetler ve ortam mükemmele yakın. Sanırım ben de artık müdavimleri arasına gireceğim.

        Diğer Yazılar