Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BERLİN değil Bonn’du bundan 30 yıl evvel Almanya’nın başkenti. Dönemin büyükelçisi de aile dostumuz olan Onur Öymen’di. Ortopedi ameliyatı için annemle gittiğim Berlin’in ardından Onur Amca ve eşi Nedret Teyze’yi ziyaret etmek için Bonn’a geçmiştik.

        Hayatımda ilk defa resmi bir rezidansta kalmış ve çok etkilenmiştim. Üstelik bu rezidans o yıllarda Türkiye’nin yurtdışındaki en büyük rezidansıydı. Her köşesi Türk sanatçıların resim ve heykelleriyle bezeli binanın yemek salonundaki devasa Bedri Rahmi Eyüboğlu vitrayı ise bu rezidansın simgesi niteliğindeydi. Öyle ki, kibrit kutularında bile baskısı vardı vitrayın.

        İnanın Berlin başkent olduktan sonra hep o Bonn’daki binanın ve bu devasa vitrayın akıbetini düşünür dururdum.

        Geçen hafta dünyanın en büyük turizm fuarı olan ITB için Berlin’deydim.

        Uçaktan indiğim gibi Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş’un da katıldığı Berlin Büyükelçisi Ali Kemal Aydın’ın verdiği resepsiyona katıldım. Yeni büyükelçiliğe adım atar atmaz çıktı karşıma o gençliğimin vitrayı. Neyse ki yetkililer özenle söküp Berlin’e taşımışlar bu dünyada benzeri olmayan beton ve kalın cam karışımı vitrayı. Bir farkla. Burada binanın bir duvarını oluşturmuyor. Müzedeki bir eser gibi sergileniyor. Sanata ve sanatçıya verilen değere nefis bir örnek!

        ***********

        BAKANLIĞIN STANDI

        ITB Turizm Fuarı için yine dünyanın tüm turizmcileri Berlin’de toplanmıştı. Tabii Türkiye’nin de… Her yıl sıra dışılığı ve şıklığıyla fuarın gözdesi olan Türkiye standı bu sene daha da bir ilgi odağıydı.

        En büyük sebebi ise Truva Atı, Galata Kulesi, Apollon Tapınağı ve Divriği Kapısı gibi Türkiye’nin simgesi haline gelen yapılarının replikalarının sergilenmesiydi. Önlerinde fotoğraf çektirmek için uzun kuyrukların oluştuğuna bile şahit oldum. Kuzguna yavrusu Zümrüdüanka görünür demeyin. Arasta Mimarlık imzası taşıyan Turizm ve Kültür Bakanlığı standı 4 bin stant arasında Avrupa’nın en iyi ikinci standı bile seçildi.

        ***********

        TÜRK USULÜ STEAKHOUSE

        HANİ yakıt alırken itfaiye aracının refakat etmesi zorunludur ya uçaklara, yemin ederim bir itfaiye ile ambulansın bulunması kuralı gelse şaşırmayacağım şu bizim steakhouse restoranlarına.

        Zira hazin ateşli bir tuzda balık ile Maraş dondurması şovlarının ötesine geçmeyen gastronomi dünyamız, steakhouse konusunda anavatanlarında bile benzerine rastlanmayan ritüellerle anılır oldu.

        Artık et yemeğe gidecekler tercihlerini yaparken lezzet kadar, servis sırasında yapılacak şovu da göz önünde bulundurarak yapıyorlar restoran seçimlerini.

        Bu restoranların en yenisi 1800’lü yılların sonunda Levanten aileler otursun diye inşa edilen Lush Hotel’de açıldı.

        Art Nouveau mimarisi, vitrayları, orijinal tuğla ve duvarlarıyla 100 yıllık apartmanın mahzeninde hizmet veren mekânın adı Taksim Steakhouse.

        Benzeri pek çok rakibine göre uygun fiyatları dikkat çekici Taksim Steakhouse’un. Bunu sağlarken lezzetlerden de ödün vermemişler.

        İyi bir ses düzeni ve müzik arşivi var mekânın. Ateşle oynadıkları için et restoranlarının büyük sorunu olan havalandırma işini gayet iyi çözmüşler. Çatlamalı patlamalı şovlara rağmen üstünüz başınız hiç mi hiç yağ kokmuyor.

        Falsolarına gelince… O plastik çiçekler hiç olmamış. Çok dar olan şarap mönüsüne de bir el atsalar iyi olacak.

        Diğer Yazılar