Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta size İskoçya Highlands‘e yaptığım seyahatin sadece güzel yönünden bahsetmiştim. Bu kez bu 1.5 güzel günü yaşamak adına yaşanan havayoluna, hava şartlarına, transfere en başta da dezorganizasyona dair notları paylaşmak istiyorum sizlerle... Önce gidişten başlayalım...

        ATATÜRK HAVALİMANI’NDA

        Başlangıç noktası Atatürk Havalimanı’nda herşey çok yolunda. Rötar yok. Primeclass lounge’da çok değerli çağdaş Türk ressamlarının tabloları, her koltukta iPad’ler, suşiler, dergiler, duş, müzik var. Sigara içme bölümüne de yakın. Tabii birde TAV Passport kartın uçağınızın kalkacağı kapıya kadar sizi götüren golf arabası servisi var.

        İSTANBUL-AMSTERDAM UÇAĞINDA

        KLM Havayolları’nın Business Class uçuşunda business uçuşa dokunmuş tek şey çok şık çatal-bıçak takımları. Dağıtılan yemekle, içinden çıkan mönü başka... Ceketinizi alıp asan yok. Battaniye çok az, yastık hiç yok. Artık neredeyse tüm otobüslerde bile olan televizyon ve müzik gibi şeylerin yeri bile yok uçakta.

        SCHIPHOL HAVALİMANI’NDA

        Amsterdam aktarmasıyla Edinburgh‘a gitmek için Schiphol Havalimanı’ndayım. Boşuna dünyanın en iyilerinden biri değil Schiphol. Terminaldeki yoga odalarına, film salonlarına, uzanma bölümlerine alışmıştım da yorulan ayakları rahatlatan küçücük balıklarla dolu akvaryumlarını bu gidişimde gördüm. Rötar yok. Her şey yolunda...

        AMSTERDAM-EDINBURGH UÇAĞI

        KLM beklenti eşiğimi dibe vurdurduğu için, Allah ve uçak ne verdiyse onla yetinip, sadece bir battaniye istemek suretiyle, yolculuğun bundan sonrasına katlanmak adına sık sık başvuracağım uyku bölümüne geçtim.

        HIGHLANDS OTOBÜSÜNDE

        Onca uçuş ve aktarmanın ardından, Highlands yakınlarındaki Inverness‘te havalimanı olmasına rağmen tam 4.5 saatlik bir otobüs yolculuğu geçireceğimi öğrenmenin şokuyla, her türlü ana karnı pozisyonunu modellemek suretiyle, bu otoban olmayan, virajlı, tamiratlı ve yağmurlu yolun hiç değilse uykuda geçmesi için tekrar uykuya dalma girişimleri... Bu da zor, zira uykunu bölmek için özel olarak tutulmuşçasına, anlaşılmayan aksanlı İngilizce’siyle hiç durmadan konuşan şoför yetmiyormuş gibi, organizasyonu yapanlar; 4.5 saatlik yolu, tam dalmışken tekrar uyan diye 3 bölüme ayırmışlar. 1.5 saatte bir organizasyon var. İlk bölüm Afyon İkbal tesislerini andıran bir yerde yemekti. Yaşlılara hizmet veriyor görünümündeki mekânın yemekleri, tas kebabını ve ekmek kadayıfını çok özlediğim İkbal kadar iyiydi. 2’nci bölüm Loch Ness’te bulunan siyah ve kahverengi karışımı bir suyu olan ve içinde canavar yaşadığına inanılan gölde, bizim Boğaz motorları gibi bir tekneyle yapılan 30 dakikalık bir tur... Yıkık bir kale kalıntısının önünde fotoğraf çektirip geri dönmekten ibaret bu turun hiçbir Türk‘ün özellikle de İstanbul‘da yaşayan kişilerin ilgisini çekeceğini düşünmüyorum. 3’üncü bölüm sabah 04.00’te başlayan 2 uçak, 1 tekne, 1 otobüs gibi taşıtlarla kat edilen yolun sonunda, son etap olan Highlands‘e akşam varış. Böylece Nevşehir’de havalimanı olmasına rağmen Kapadokya‘ya gidecek birini İstanbul‘da uçaktan indirip, karayoluyla Kapadokya‘ya götürmek gibi lüzumsuz vakit kaybı içeren bir seyahatin “gidiş” etabı tamamlanmış oldu. Daha da beter olan, fırtına ve valiz kaybı gibi felaketlerle renklenen “dönüş” için çarşamba günü görüşürüz.

        Diğer Yazılar