Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tam 68 yıldır mimari alanda kitaplar basan, konferanslar yapan Yapı Endüstri Merkezi’nde (YEM); 3-7 Ekim tarihleri arasında düzenlenen konferansın konularından birisi de “Medya Merkezleri” ydi.

        Çoğunluğu mimarlık öğrencilerinden oluşan ve moderatörlüğünü ödüllü mimar Melkan Gürsel’in yaptığı oturumda, panelistlerden biriydim.

        YEM’den ayrılırken aldığım Arcitecture Unlimited Dergisi’nde, Dünya Mimarlık Birliği Kurucu Başkanı ve Ağa Han Kültür Vakfı Genel Sekreterliği görevini 25 yıl boyunca yapan Prof. Dr. Süha Özkan’ın “Zaha Hadid, sevgili dost” başlıklı yazısı ilgimi çekti.

        Hadid’in şu sözlerini aktarıyor:

        “Bir öğrenci olarak, uzun yıllar doğadan nefret ettim. Herhangi bir ortamıma canlı bitki konmasını reddettim. Ölü bitkiler olabilirdi.”

        Özkan; Bağdat’ta doğup Beyrut’ta büyüyen, hayatını Londra’da sürdüren ve 31 Mart’ta Miami’de yaşamını yitiren; RIBA Altın Madalya, Pritzker ödüllerinin sahibi Birleşik Krallık Kraliçesi’nin onur listesindeki Hadid’in bu cümlesinin başına “Nedense” ibaresini koyuyor.

        Hadid, ölümünden önce kendisiyle yapılan son röportajında, (Habertürk 3 Nisan 2016) Dilek Birgen’in “En büyük ilham kaynağı” sorusunu ise şöyle yanıtlıyor:

        “Doğa! O kadar estetik, incelik ve ayrıntı içinde saklı.”

        Bir diğer soru: Geleceğe yönelik endişeleriniz var mı?

        “Doğa her zaman benim en büyük endişem oldu. Mimarinin bir parçası insanları kendilerine ait yaşam alanlarında mutlu etmek, rahat ettirmek. Güzel bir yaşam alanına sahip olmak her kesimin arzusu ama doğayı yıpratarak değil.”

        Hadid, gençlik yıllarında beslediği doğa nefretini bir yerde anlattı mı acaba?

        Kütüphane-i Umumi-i Osmani adıyla 1884 yılında kurulan İstanbul’un en eski ve en büyük kütüphanesi Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nin restorasyonu 2009 yılından beri sürüyordu. Bitmiş, önümüzdeki günlerde açılması bekleniyor.

        Tabanlıoğlu Mimarlık ortağı Melkan Gürsel, restorasyonunu yaptıkları Beyazıt Kütüphanesi’nin, kendilerine Londra Tasarım Festivali’nin yolunu açtığını söylüyor.

        Gürsel, Victoria and Albert Müzesi’nin, Beyazıt Kütüphanesi restorasyonundan etkilenerek, Medieval & Renaissance galerisindeki köprünün üzerine bir okuma odası yapmalarını istediğini söylüyor.

        Tabanlıoğlu bu teklif üzerine, Londra Tasarım Festivali’ne Sabahattin Ali’nin romanı “Kürk Mantolu Madonna”yı götürdü.

        Eylül ayının ikinci yarısında düzenlenen festivalde sergilenen 8 ana eserden birisi olan Sabahattin Ali’nin “romanı”, Türkiye’de en çok okunan roman olarak biliniyor.

        2017’nin ilk aylarında Berlin’de sergilenecek eser, İstanbul Modern’de sanatseverlerle buluşacak.

        TEPEBAŞI'NDAKİ TARİHİ BİNA OFİS KALDI!

        Tabanlıoğlu’nun eserlerini oldukça konforlu bir ortamda izledim.

        Tepebaşı’nda 1996 yılından beri yer aldıkları 6 katlı tarihi binadayız.

        Bundan 2 yıl önce Öngörler ailesinden satın aldıklarında bina için “Otel olacak” deniliyordu.

        Gürsel, toplam 2 bin 800 metrekare kapalı alanı olan ve İstanbul eğlence hayatına bir dönem damgasını vuran Nupera’nın da içinde yer aldığı yapıyı ofis olarak kullanacaklarını söylüyor.

        İstanbul’un en gözde turistik bölgesi olmasının ötesinde eğlence dünyasının da kalbi olan Beyoğlu’nda böylesi bir mekânın, 200 kişilik mimari ekibin kullanımına tahsis edilmesi azımsanmayacak bir lüks de aynı zamanda.

        Turizmde yaşanan krizin otel ve restoran yatırımcılarını frenlediğini düşünüyorum.

        Gürsel, kendilerine gelen otel yatırımı taleplerini geri çevirdiklerini anlatırken “Kabul etseydik, mekânı koruyamazdık” diye ekliyor.

        “Türkiye’nin Zaha Hadid’i” diye anılan çok sayıda uluslararası mimari ödülünün sahibi Gürsel, binanın sanata ve kültüre açılan bir pencere olmasını istediklerini söylüyor.

        ELİF URAS'IN MODERNİTE SORGULAMASI

        Binanın içinde yer alan Galerist’e çıkıp, ressam ve seramik sanatçısı Elif Uras’ın 6 Kasım 2016 tarihine kadar açık kalacak “Hayal Meyal” sergisini de gezdim.

        Serginin baş köşesinde “üretici ve tüketici” olarak kadın oturuyor. Gelenekselle modernite arasında bir yaşam kuran tesettürlü kadını anlatan eserler üretmiş.

        Uras’ın yakın zamanda Metropolitan Museum of Art’ın daimi koleksiyonuna dahil edilen “Pregnant Halic II” adlı eserini de bu sergide görmek mümkün.

        Diğer Yazılar