Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’nin döviz açığını kapatması için 15 milyar dolarlık ilaç pazarında yerlileştirmenin gerçekleşmesi gerekiyor.

        Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Türkiye’nin ilaç faturasını düşürmek için yerlileştirme programını şöyle açıklamıştı:

        “Aşağı yukarı 6.5 milyar TL’lik bir ilaç ithalatının teorik olarak Türkiye’de üretilebileceğini biliyoruz. Çünkü Türkiye’de bu ilaçların eşdeğerleri var. İlk etapta 700 milyon TL, daha sonra 1.7 milyar TL, son olarak da 1.5 milyar TL civarında yerlileştirme imkânımız var. 6-7 yıl içinde yaklaşık 8 milyar TL civarında bir ilaç tıbbi cihaz yerlileştirmesi yapılacak.”

        Tüketilen ilaçların kutu bazında yüzde 70’i yerli, yüzde 30’u yabancı. Ancak bütçenin yüzde 60’ı biyoteknolojik ilaçları getiren yüzde 30’luk ilaçlara gidiyor.

        Dünyada diyabet hastalığı tedavisinde kullanılan ilk ilacı 1923 yılında ilk geliştiren Danimarka firması Nova Nordisk’in üretim üsleri; Danimarka’nın yanı sıra, Amerika, İsviçre, BAE ve İngiltere’de bulunuyor. Paketleme ve dolum alanında ise Afrika pazarına yönelik ilk yatırım 2006 yılında Cezayir’e yapılmış. 2014 yılında Mısır’a fabrika kuran şirket geçen yıl da İran’a ve Dubai’ye yatırım yapmış.

        Türkiye’ye 1974 yılından beri insülinlerini satan ve şirketini 1995 yılında kuran Novo Nordisk’in Başkan Yardımcısı ve Genel Müdürü Dr. Burak Cem “Türkiye’de toplam yürütülen klinik çalışmalarında ilk 5 ilaç firması arasında yer alıyoruz” diyor. 2001 yılından bu yana hemofili, büyüme hormonu eksikliği, hormon replasman tedavileri alanlarında da çalışan firma, Türkiye’ye 200 kişinin istihdam edileceği 100 milyon dolarlık bir yatırım öngörüyor. Steril üretim koşullarını sağlayan bir fabrikanın karar sürecinden üretime geçene kadar 4 yıl gerekiyor. Yatırımların artması için ticari koşulların oluşması gerektiğini söyleyen Cem, “100 TL maliyetli bir ilaca bakanlık 34 TL ödüyor” diyor.

        Novo Nordisk’in içinde İsrail, Ukrayna, İran’ın da yer aldığı Yakındoğu Bölgesi’nin yönetimi İstanbul’daki bölge ofisinden yapılıyor. Bana göre; pazar büyüklüğü ve bölgesel etkinliği açısından cazip olan Türkiye’nin ilaçların yerlileştirilmesi projesinde göstereceği performans, bilimsel gelişmelerin de önünü açacak.

        DÜNYANIN EN KALABALIK ÜÇÜNCÜ NÜFUS GRUBU

        Dünyanın 170 ülkesindeki 230 ulusal diyabet derneğinin çatı organizasyonu Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (International Diabetes Federation – IDF) yayımladığı “Diyabet Atlası” verilerine göre, dünya genelinde bugün 415 milyon yetişkin diyabet hastası var. Bu da her 11 yetişkinden 1’inin diyabetli olduğunu gösteriyor.

        Bir başka deyişle diyabet hastaları; dünyadaki en kalabalık 3. ülke konumundadır. IDF’ye göre 2040 itibarıyla bu rakamın yüzde 47 artış ile 612 milyona ulaşacağı varsayılıyor. 6 saniyede bir diyabet kaynaklı bir ölüm vakası yaşanıyor.

        Dünya genelindeki diyabetlilerin yüzde 65’i şehirlerde, yüzde 35’i kırsal alanlarda yaşıyor. Bu yönüyle de diyabetin kentleşme ile ilişkisi olduğu iddia edilebiliyor.

        Teşhis edilen diyabetli hastaların da ne yazık ki tamamı diyabet tedavisi alamıyor. Tedavi alanların da çok az bölümü, diyabete bağlı komplikasyonlar olmadan yaşamlarını sürdürebiliyor.

        Avrupa’da en yüksek diyabet görülme sıklığına sahip ülke konumunda olan Türkiye’de erişkin her 100 kişiden 14’ü diyabet hastası. 2017 için toplam 24 milyar TL olan ilaç harcama bütçesinin, yaklaşık yüzde 5’ini diyabet ilaçlarına yapılan harcama oluşturuyor. Sosyal Güvenlik Kurumu raporlarına göre, diyabete bağlı komplikasyonlar için, diyabetin doğrudan maliyetinin 3 kat daha fazlası harcanıyor. Diyabet ile yakından ilgili risklerin başında da obezite geliyor. Türkiye’de obeziteli oranı ise yüzde 36’ya çıkmış durumda. Benim için asıl soru: Yeni moleküllerle üretilen ilaçların Türkiye pazarına girmesi ve yatırımların ülkeye çekilmesi için nasıl bir strateji izleniyor?

        Diğer Yazılar