Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Osmanlı Devleti, 19. yüzyılda sanayi hamlesini başlatırken zeytin ağaçlarını kestirip Zeytinburnu Demir Fabrikası’nı (Fabrika-i Hümayun) kuruyor.

        Sultan II. Mahmud’la başlayıp I. Abdülmecid ve 2. Abdülhamid ile süren dönemde; ordunun demirdöküm mamulü ihtiyaçlarını karşılayan fabrika inşa ediliyor.

        İngilizlerin kurduğu Demir Fabrikası’nın üretimi Almanlara dert oluyor, 2. Abdülhamid’le bu ülkeden ithalatın yolu da açılıyor.

        Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın hazırladığı ve 7’nci kez direkten dönen zeytincilik yasa tasarısını hatırlatıyor değil mi?

        1843 yılında yapımına başlanan Demir Fabrikası, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından 1985’te “eski eser” olarak tescillenmişti.

        Milli Savunma Bakanlığı, fabrikanın bulunduğu arziyi 2008’de TOKİ’ye devretti.

        2013 yılında Emlak Konut’a geçen arazi, bir yıl sonra; 4 milyar 200 milyon lira bedelle Özak GYO, Ziylan ve Yenigün İnşaat ortaklığına ihale edildi. Şimdi burada “Büyükyalı” projesi yükseliyor. Kazlıçeşme sahil yolunda yapılan proje tamamlandığında, içindeki 7 tarihi eser gün yüzüne çıkacak.

        Özak GYO Genel Müdürü Fatih Keresteci ve Pazarlama Müdürü Grasiela Bardavit Giritli, örnek daireleri gezdiriyor.

        Keresteci, “Restorasyon da gerektiren özel bir proje olduğu için uluslararası mimari yarışma açtık. Katılan 6 firma içinden projeyi İngiliz mimarlık şirketi Chapman Taylor’a verdik” diyor.

        Kullanılan malzemelerin kalitesi, iç mimari dokunuşlar, deniz manzarası derken fiyatı 11 milyon liraya çıkan daire, alıcısını bekliyor.

        Projeyi gezerken, geçmişi 5. yüzyıla uzanan tarihsel dokuyu hissetmemizi sağlayan adımlar atıyoruz. Zeytinburnu sahilinde; konut, ofis, otel ve ticari birimlerin yer aldığı 111 bin dönüm alanda inşa edilen projede, “Fabrika-i Hümayun”un bazı bölümleri konut olarak satılacak.

        İngilizler tarafından “Ordu Ağır Bakım Tamir Fabrikası” olarak inşa edilen kompleks içinde yer alan “Tekerlekli Araçlar 2’nci Kısım” ve “Demirhane” bölümlerinin her biri 4 bin metrekareye ulaşıyor.

        Tank bakım fabrikası olarak inşa edilen bölüm, pazar yeri olarak tasarlanıyor. Demirhanenin ise 500 kişilik bir tiyatro salonu ve karşılama alanı olarak kullanılacağı söyleniyor. Taş ve tuğla örüntüsü, ahşap yüksek tavanları, Marmara Denizi’ni içine alan kemerli pencereleriyle görkemli bu yapıların, uzun yıllar saklı kalmasına şaşmıyor değilim.

        İnşaat sahasında çalışan arkeologlardan biri elinde “Osmanlıca, Ermenice ve Rumca” yazılmış “Şahbaz” markalı tuğla ile yanımıza geliyor. Çokkültürlülük kavramını, bir tek tuğla parçası özetliyor.

        TARİH SUSMAZ

        Rehberimiz Şerif Yenen ile Samatya’ya doğru yol alıyoruz.

        1800’lerde “Balıklı Meryem Ana Rum Ortodoks Manastırı” yapılırken, avlusunun zemini mermer mezar taşlarıyla kaplanmış. Parasızlıktan. Mezar taşlarının üzerindeki terazi, çekiç, zeytin dalı çizimleri orada yatan kişinin mesleğini anlatıyor.

        Mezar taşları da şahittir ki İstanbul’da da zeytinlikler varmış. Balıklı Manastırı’nın bahçesine 1842’den sonra vefat eden 15 patrik defnedilmiş. Bu gelenek günümüzde de sürüyor. Ayazmasında ise kutsal kabul edilen su kaynağı bulunuyor. Bu sudan içenlerin dileklerinin gerçekleştiğine inanılıyor.

        ‘ALTIN KAPI’ AÇILMIYOR!

        Fatih Sultan Mehmed’in (1453 yılında) 53 gün süren İstanbul’u fethi sırasında, askerlerin su ihtiyacı nasıl karşılandı? Sulak alanı bulmak için kazlar salınıyor. Toplaştıkları yere kazma vuruluyor ve kaynağa erişiliyor. Suyun çıktığı yere, üzerinde kaz resmi olan bir çeşme yapılıyor. Semtin adına da Kazlıçeşme deniyor.

        İstanbul’un ayakta kalan en eski dini yapısı olan yaklaşık 1600 yılllık Studios Manastırı ve 22 kilometre uzunluğu ile Avrupa’nın en uzun suru kabul edilen Yedikule Surları ve fidanlıkları, aynı ilçede toplanmış…

        Surlar 408 yılında Bizans İmparatoru Theodosis tarafından yapılmaya başlanmış. Fatih’in 1458’de yaptığı kulelerle bağlanan surların en görkemli noktası, kente girişi simgeleyen “Altın Kapı” ama ulaşamıyoruz. Etrafını yaban otlar sarmış, demir parmaklıklarla kapatılmış…

        Surlar da belki bir gayrimenkul projesi içine girer de Altın Kapı’dan geçeriz…

        Diğer Yazılar