Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Oğlum henüz bir yaşına girmemişti, arkadaşlarımla tanıştırmak için üniversiteye götürmüştüm. Kucağımdaydı... Kantine girer girmez hiç olmadığı kadar ağlamaya başlamıştı. İlk kez kalabalıkla tanışıyordu. Yine aynı günlerde; ilk kez birlikte Boğaz Köprüsü’nden geçiyorduk, arabanın arka koltuğunda yanımda otururken bir anda çığlık gibi yükselmişti ağlaması...

        Erken çocukluk çağını geride bıraktığında, kente dair kaygısını giderecek çözümünü bulmuştu: “Eski binalar çok yer kaplıyor, bunları yıkıp yerlerine yüksek binalar yapılmalı. O zaman daha geniş yeşil alanlarımız olur.” Mimar, şehir plancı, sosyolog, eğitimci, sanatçı, gazeteci gibi farklı disiplinlerden gelenlerle Stüdyo X İstanbul’da katıldığımız toplantıda; “İnformel Eğitim - çocukistanbul” kurucu ortağı Uzm. Pedagog Sibel Çetingöz‘ün gözlemlerini dinlemek benim için dejavu gibi... Çetingöz, şubat ayından beri “Stüdyo-X İstanbul”da, 6-12 yaşları arasında 400 çocukla yürütülen atölye çalışmasının sonuçlarını aktarırken, çocukların İstanbul’da en çok trafikten, kalabalıktan ve yeşil alan azlığından yakındıklarını aktarıyor.

        “YEŞİL ALAN İSTİYORUZ”

        Columbia Üniversitesi’nin bir girişimi olarak, Kasım 2013’te Borusan Holding’in öncü sponsorluğunda kurulan “kent laboratuvarı” Studio-X İstanbul’daki çalışmada; çocukların “İstanbul algıları” açığa çıkıyor. “İstanbul’da yönetici olsaydınız ne yapmak ya da neyi değiştirmek isterdiniz?” sorusu yöneltildiğinde çocuklar, “Gereksiz binaların yıkılarak yeşil alanlar açılması; evler yerine ağaç, çiçek, sebze dikilmesi” cevabını veriyorlar. Katılımcı çoçuklara; “İstanbul; lezzet olsaydı, insan olsaydı, ses olsaydı nasıl tanımlardınız?” ve “En sevdiğiniz ve sevmediğiniz semtler neresi?” gibi sorular yöneltilmiş. Çoğunluk, İstanbul’u “deniz” olarak tanımlamış. Ardından gelen seçimleri arasında; Gezi Parkı, Maçka Parkı, Belgrad Ormanı gibi yeşil alanlar yer almış.

        Sinema ve oyun alanları nedeniyle gitmekten hoşlandıkları AVM’ler, kalabalığı yüzünden hoşlanmadıkları yerler listesinin de üst sırasında yer almış. İstanbul Hepimizin Platformu’ndan Asu Aksoy, İKSV Genel Müdürü Görgün Taner, mimar- sosyolog Jonathan Phillips, mimar Nevzat Sayın, akademisyen Sinan Logie, fotoğrafçı Wilco Van Herpen‘in de aralarında olduğu heyetimize de aynı sorular soruldu. İstanbul’un sevdiğimiz noktalarına verdiğimiz yanıtlarda Kandilli, Kuzguncuk, Tarabya, Galata, Balat, Moda, Asmalımescit, sevmediğimiz yerlerin başında Kayabaşı, Beylikdüzü ve Başakşehir gibi yeni yerleşimler ağırlık kazandı. Gerekçelerimiz de birbirine benziyor. Mahalle, kültürel doku arıyoruz; sahillerinde yürümek, ağaçlarının gölgesinde çayımızı içmek istiyoruz. Yeni yerleşimlerdeki betonlaşmaya karşı çıkıyoruz.

        “TAKSİM’DE GAZ VAR”

        Çocuklarla, bizim aramızdaki en belirgin beğeni farkı, Taksim’de ortaya çıkıyor. Taksim çocuklar için yalnızca “kalabalık, polis, biber gazı” demek. Bizler ise çokkültürlü tarihi dokusundan etkilenebiliyoruz. Sevdiğim yer olarak Kandilli’yi işaret ettim.

        Mahalleli hali, doğası, sessizliği ve bozulmamışlığıyla biricik bulurum. Ne var ki sorun kefesi boş değil: Kandilli İlköğretim Okulu’nun bahçesi yoktur. Spor alanı hak getire. Yürüyüş yapacak kaldırım bulamazsın. Sahile inersin de denizi göremezsin, çünkü yalıların duvarları örter. Çöpünü kendin dökersin. Mahalle bakkalında ihtiyaç duyduğun ürünleri bulamazsın. Fotoğrafçı, kuaför, banka hatta mutfak erzakı gibi ihtiyaçlarını karşılamak için en az 3 kilometre ötede Anadoluhisarı’na gitmek zorundasın. Aracını park edecek yer bulamazsın. Sokakları güvensizdir ve eve sürekli hırsız girer. Bir de AK Partili seçmen sayısı azdır, hizmet alamazsın. Bu nedenle de mahallenin tarihi parkında açtıkları 30-35 metre çapındaki kocaman İSKİ kuyusu 13 yıldır kapanmamıştır. Bir kent planı içinde yapılmış olsalar, çevreye saygılı olsalar, kentsel ihtiyaçları karşılayan yeni yerleşimlere itirazım olmaz. Sağlıklı bir kent ve insan ilişkisinin bir ömür değil, bin ömür sürecek “aşk evliliğine” benzemesi gerektiğini düşünüyorum. Erguvanlar da olacak; sosyal donatıları da... Bizimkisi cinnet evliliği...

        Diğer Yazılar