Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hükümetin iş dünyasında uygulamaya koyduğu “Yeni Türkiye” revizyonu; TOBB’un çatısı altında TÜSİAD, TİM, ASKON, MÜSİAD, UND, TÜRSAB, TÜRKONFED gibi 20’nin üzerinde mesleki ve yerel sivil toplum kuruluşunun kurucu üye olduğu DEİK’i kapatıp Ekonomi Bakanlığı’na bağlı yeni bir DEİK kurulmasından ibaret değil.

        Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun, iş cinayetlerinin ardından alınan önlemleri “tebliğ” ettiği toplantı da, bize hükümetin benimsediği iş yaşamının “çerçevesi” hakkında bir fikir veriyor. Davutoğlu’nun 4 maddeden oluşan “İş Güvenliği Eylem Planı”nı açıkladığı masanın etrafında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanı Yadigar Gökalp İlhan başta olmak üzere, Kamu- Sen, DİSK, Memur-Sen ve KESK temsilcileri oturuyordu. Tam da bugünün “işçi sağlığı ve iş güvenliği” gündemi dahil olmak üzere, çalışma yaşamını ilgilendiren stratejik düzenlemelerin yapılması için 2001 yılında kurulan ve 12 Eylül 2010 Anayasa referandumu ile anayasal güvenceye alınan Ekonomik ve Sosyal Konsey’in eksikliğini hatırlatan bir masa...

        KURUMSAL BİR YAPI GEREKİYOR

        Başbakan ve ilgili bakanların da aralarında olduğu kamu kesiminden 20, çalışan kesiminden 8, özel sektörden ve toplum kesimlerinden 12’şer, yerel yönetimlerden ve üniversitelerden 2’şer üyenin katılımıyla oluşan Ekonomik ve Sosyal Konsey, sonuncusu 2009 yılında olmak üzere kuruluduğundan beri ancak 8 kez toplanabildi. Oysa bu tarihe kadar 51 toplantı yapması gerekiyordu!.. Anayasa hükmü olmasına karşılık halen kuruluş kanunu çıkmayan Ekonomik ve Sosyal Konsey’in yılda 2 kez toplanması öngörülmüştü. İş cinayetleri ya da kazaları, iyi niyetten öte, katılımcıları belirlenmiş kurumsal bir yapının benimsediği “güvenlik kültürünü” topluma yaymakla mümkün olabilecek. O nedenle Ekonomik ve Sosyal Konsey’in geleceğini de merak ederim...

        ÇELEBİ: EN AZ 3 YIL GEREKİR

        CHP İstanbul Milletvekili Süleyman Çelebi’ye DİSK Başkanı olduğu dönemde “hükümet ağırlıklı” olduğu gerekçesiyle katılmadığı Ekonomik ve Sosyal Konsey’i hatırlattığımda “13 yaşından beri işçiyim, 11 yıl DİSK Genel Başkanlığı yaptım. Bu konuda siyasi bir tavırla hareket etmiyorum. Bilgimi ve birikimimi paylaşmaya çalışıyorum” dedikten sonra, 2012 yılında çıkan İş Güvenliği ve Sağlığı yasasının 9 maddesine yönelik Anayasa Mahkemesi’ne yaptıkları itiraza yanıt almadıklarını vurguluyor. Avrupa’da toplumun birçok kesiminin sürece dahil edildiği başarılı örnekler olduğunu hatırlatan Çelebi, “Başbakan hayal satıyor” cümlesiyle karamsarlığını ifade ederken, “Bütün taraflar samimiyetle iş kazaları önleme programını uygulamaları halinde bile en az 3 yıllık süreye ihtiyaç var” demeyi de ihmal etmiyor.

        GÜVENLİK KÜLTÜRÜ NASIL OLUŞACAK?

        Prof. Dr. Serpil Aytaç’ın bir çalışmasında “güvenlik kültürü” süreci şöyle yer alıyor: “İlk kez 1986 yılında Çernobil’de yaşanan nükleer kazadan sonra 1987 yılında OECD Nükleer Ajansı tarafından hazırlanan bir raporda kullanılan ‘güvenlik kültürü’ kavramı ‘Kurumun sağlık ve güvenlik programlarının yeterliliğine, tarzına ve uygulamadaki ısrarına karar veren birey ve grupların değer, tutum, yetkinlik ve davranış örüntülerinin bir ürünüdür’ diye tanımlanıyor. 1989 yılında ise güvenlik kültürü daha geniş bir açıdan ele alınarak ‘Çalışanların, yöneticilerin, müşterilerin ve kamu üyelerinin maruz kaldıkları tehlike veya zararların minimize edilmesiyle ilgili inançlar, normlar, roller ve sosyal, teknik uygulamalar kümesidir’ tarifi yapılıyor.” İş Güvenliği Eylem Planı’nda öncelikli olarak “süreç yönetimi”, “insan faktörü ve eğitim”, “toplumsal duyarlılık-bilinçlenme ve kültür” ve “yasal düzenleme” başlıkları üzerinde çalışacak hükümetin en büyük destekçisi “taraflar” olacağına göre, masadaki sandalyeleri sabitlemekle işe başlanmalı.

        Diğer Yazılar