Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Pazartesi akşamı ekranların en başarılı moderatörlerinden olan sevgili Didem Arslan Yılmaz’ın Habertürk TV’deki “Türkiye’nin Nabzı” programındaydım.

        Konulardan biri Tarık Akan’ın vefatının ardından yaşananlardı...

        ***

        Akan’la ilgili yapılan çirkin saldırıları zaten köşemde net bir dille kınamıştım. Konu TV’de de açılınca bu düşüncelerimi yineledim ve özetle; “ölen bir insanın arkasından kötü konuşmama” kültürümüzün tamamen yok olduğunu, toplumdaki kutuplaşmanın had safhaya çıktığını vurguladım ve şöyle devam ettim:

        “Bugün bu çirkince saldırıları yapanlar, kendisini mütedeyyin olarak tanımlayanlar. Onlar aslında Akan’a değil, onun siyasal görüşüne, ideolojisine saldırıyorlar. Yarın da mütedeyyin kesimi temsil ettiği düşünülen biri ölse aynı saldırılar bu kez karşı cepheden yapılır.”

        Sonra da ne demek istediğim net bir biçimde anlaşılsın diye o an -sanırım yakın tarihte vefat ettiği için- aklıma gelen Yeni Akit Gazetesi yazarı Hasan Karakaya’nın adını örnek verdim.

        Benzer çirkince saldırıların onun ölümünün ardından da yapıldığını hatırlattım.

        Bu kez başladılar bana saydırmaya: Vay efendim, ben kimmişim de Tarık Akan’ı Karakaya gibi bir yobazla mukayese edermişim falan filan...

        Mukayese etmiyorum kardeşim! Toplum kutuplaşmasının hangi boyutlara vardığını ve tahammülsüzlüğümüzün ölçüsünün nasıl kaçtığını anlatıyorum. Bir tespit yapıyorum yani ve bu tespitimi de somut bir örnekle kanıtlamaya çalışıyorum.

        ***

        Neyse... Onu geçtik... Bu defa da Akan’ın cenaze töreninde yapılan konuşmalara, törene gösterilen ilgiye, içeriğine geldi konu. Didem sordu haliyle, ben de düşüncemi açıkladım.

        Dedim ki: “Akan’ı bir ikonlaştırma çabası var. Onun hayatı boyunca tüm haksızlıklara karşı dik durduğunu ve sanatçı kimliğiyle direndiğini söylüyorlar ama ben buna katılmıyorum.

        Evet! Bazı haksızlıklar karşısında dik durduğu, tavır aldığı olmuştur ama her zaman değil! Mesela Ahmet Kaya’ya yapılan zulme, eziyete, haksızlığa karşı hiçbir şey yapmamıştır rahmetli! En ufacık bir tavır almamıştır.

        Özgürlükçü bakış açısı, haksızlığa karşı dik duruşu hep vardı ise neden o zaman o gün ya da sonrasında herhangi bir biçimde bu yönde bir tavır geliştirmemiştir!”

        Amanınnnn... Amanınn... Vay efendim ben kimmişim de hesap sorarmışım Tarık Akan’dan! Yahu arkadaş hesap sormuyorum! Sen adamı alıp bir yere oturtuyorsun düşünsel olarak...

        Diyorsun ki, “Şöyle devrimciydi. Böyle dik durandı! Hiçbir haksızlığa zulme boyun eğmedi” falan.

        Ben de diyorum ki: “Katılmıyorum! Evet, bir değerdi. Sinemamız için büyük bir emektardı ama bu yapılan tarifler Tarık Akan için biraz abartılı! Çünkü bir sanat duayeni olarak demokrasi ve özgürlüğü ilgilendiren çok spesifik bazı noktalarda tavır göstermemiştir!

        Ahmet Kaya bir örnek, düşünüp tartışsak kendi aramızda başka örnekler de pekâlâ bulabiliriz!”

        ***

        Neyse ki kaptırıp da, “Vayyy sen Tarık Akan ile Ahmet Kaya’yı nasıl mukayese edersin!” filan demediler. Deselerdi de şaşmam; çünkü bu tip insanlar -ki maalesef her kesimde var bunlardan-, kafasını gömmüş bir kum torbasının içine... Sokak diliyle ezcümle, “Nato kafa, nato mermer” misali bildiği, inandığı şeyin dışında herhangi bir şey duymak istemiyor.

        Hadi istemiyor anlayabiliyorum da, o zaman neden, “İfade özgürlüğü yok bu ülkede” deyip kendini paralıyor? Dahası kendisini sinirlendiren her düşünceyi sosyal medya üzerinden hakaret ve galiz küfürlerle yerden yere vuruyor!

        Bunlar hangi kafayı yaşıyor biliyor musunuz değerli okurlarım?

        “İfade benden yana, benim tarafımda olunca özgür olsun, olmayınca kahrolsun!”

        Diğer Yazılar