Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sağolsun YÖK Başkanı Yekta Saraç acayip nostaljik bir gün yaşamama vesile oldu. Bilmeyerek tabii... Gazetelerin köşe yazarlarıyla birlikte kahvaltılı sohbet için mekân olarak Osmanlı’nın bize şahane bir mirası olan İstanbul Üniversitesi’nin rektörlük binasını tercih etmiş. Yani benim mezunu olduğum üniversiteyi. Çok isterdim neredeyse 20 yıldır ayak basmadığım üniversitemle ilgili hissettiklerimi anlatmayı, ama bugün buna imkân yok çünkü Başkan Saraç’tan dinlediklerimi en azından 15 Temmuz sonrasına dair olanları sizlere aktarmam lazım.

        Aslında çok da tesadüf olmadı bu buluşma. Biliyorsunuz geçenlerde “YÖK, FETÖ’yü yok mu sayıyor?” başlığıyla bir yazı kaleme almıştım. Sanırım o yazı ilham olmuş bu buluşmanın gerçekleşmesine. İyi de olmuş çünkü gerçekten bu toplantıya katılan tüm yazarlar YÖK ve bütün çalışmalarıyla ilgili çok kritik bilgiler depoladı.

        Bir kere baştan söyleyeyim; işinin ehli, adil ve öngörüsü yüksek bir YÖK Başkanı’mız var. Hemen şuracığa şu notu da düşeyim: Ben bir yöneticinin çok zeki falan olmasına değil, pratik olup olmamasına bakarım. Çünkü bazen sahip olduğu zekâsını pratiğe dönüştüremeyen yönetici, sistemin tıkanmasına neden olur ve o olağanüstü zekâ doğru dürüst kullanılamadığından da her şey berbat bir hale dönüşür.

        Saraç’ta gördüğüm en önemli özellik işte bu pratiklik! 15 Temmuz gecesinden sonra FETÖ temizliği yapmak için düğmeye basan devlette en keskin çözümü o bulmuş. Olaydan birkaç gün sonra hemen tüm devlet ve vakıf üniversitelerinde görevli dekanların, “Lütfen kendi içimizde bu temizliği yapabilmemiz için bize yardımcı olun. Eğer bu örgütle uzaktan yakından ilişiğiniz olmadığına inanıyorsanız kendi rızanızla bu temizliğe katılın” deyip istifalarını istemiş! Bunların sayısı 1577! Ve mesaj gayet halis olduğu için de tüm dekanlar itiraz etmeden istifasını sunmuş. Sonra acilen bir eleme yapılmış ve bu ilk eleme sonucunda da 1393 dekan vekâleten atanmış. Aslen değil yani. Neden? Çünkü reel olarak kimin FETÖ bağlantılı olup olmadığının anlaşılması için bir süreç lazım. Diyor ki YÖK Başkanı: “İlkem kimseye haksızlık etmemek, edilmesine de yol açmamak! Bunun için de kılı kırk yarıyoruz bu temizliği yaparken ama adaletten şaşmamaya gayret ederek!”

        Bir yandan bu çalışmalar devam ederken, bir yandan da üniversitelerin rektörlükleri, Başbakanlık ve istihbarat kuruluşları ile organize hareket edip FETÖ ile mücadele tam gaz sürmüş. Hâlâ da sürmekte! AYM’nin 2 yıl evvel CHP’nin başvurusuyla YÖK’ün disiplin cezalandırmalarını iptal etmesi bayağı bir garabet oluşturmuş tabii ama Saraç ve ekibi durmamış. “8 aydır yeni düzenlemenin kanunlaşmasını bekliyoruz. Ne yapalım elimiz kolumuz bağlı” deyip ah vah etmek, ağlamak yok yani!

        Birileri çıkıp ordan buradan vuruyor YÖK’e! Ki buna bazı iktidar yanlısı yazarlar ile AK Partili vekiller de dahil ama benim anladığım kadarıyla bunların derdi FETÖ METÖ değil! Dertleri Saraç üzerinde tam hâkimiyet kuramamak ve dolayısıyla YÖK’ü diledikleri baba çiftliğine çevirememek! Bir de galiba onlar YÖK’ün başındaki kişiyi de kendileri gibi görmek istiyor. Çıksın ekranlara, bağırsın, çağırsın, “Her yanımız bunlarla dolmuş! FETÖ bizi resmen teslim almış” falan diye feryat etsin, tıpkı onlar gibi bu iş üzerinden şov yapsın istiyorlar.

        “Yapmam” diyor Yekta Saraç. Ve bunu şöyle açıklıyor: “Her kurumun kendine has bir tarzı, üslubu vardır. Biz balkona çıkıp ‘Eyvahhh evim çok kirli! Berbat’ diye bağrınacak kadar acz içerisinde olamayız! Biz akademiyiz! Biz bu ülkenin geleceğinin en önemli basamağındaki en kritik sorumlularız. Biz de balkona çıkıp bağırırsak artık vatandaşın kime, hangi kuruma güveni kalır!”

        Diğer Yazılar