Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Öncekiakşam bir dost sohbetinde konu gündeme gelince aramızdan bir arkadaş, “Kendisi istediğinden değil yahu! Cumhurbaşkanı öyle istediği için ‘Başkanlık’ diyor Başbakan da” dedi. Ve ekledi: ”Sonuçta bir başbakan, başkanlık sisteminin devreye girmesi halinde kendi pozisyonunun ortadan kalkacağını bile bile böyle bir sistemin gelmesi için çabalar mı?”

        Zıpladım tabii bir bilen olarak o iddialı laflar üzerine ve dedim ki: ”Bir başka isim Başbakan olsaydı aslında bu söylediğin doğru derdim. Ancak söz konusu isim Binali Yıldırım ise çabalar! Hem de bütün gücüyle...”

        Ve dilim döndüğünce anlattım sebeplerini. Size de anlatayım, zira bu tür yorumlar yapanlar bilmeden, farkında olmadan Yıldırım’a büyük haksızlık yapıyor. AK Parti hükümeti içerisinde yer alıp 2002’den beri pür dikkat izlediğim isimlerin başında gelir Yıldırım. Enteresan bulabilirsiniz ama onunla daha ilk karşılaşmamızda fark etmiştim birçok siyaside olmayan bir özelliğe sahip olduğunu. Ego denilen kavramın yanından sıyırarak dahi geçmediği, mütevazılığın vücudunda dile geldiği ve bununla birlikte kendine inanılmaz güvenen bir isimdir Binali Bey. Biliyorum şimdi bu satırları okuyan bazıları yine “Off amma yağ çekmişsin Sevilay!” gibi abuk subuk hakaretlerle saldırıya geçecekler şahsıma ama umurumda değil çünkü Yıldırım ile ilgili düşüncelerim dün de böyleydi, herkes emin olsun yarın da böyle olacak.

        Dileyen, Sabah Gazetesi’nin arşivine dalıp Başbakan’la ilgili tüm yazdıklarımı okuyabilir. Görecekler, Tayyip Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı’na çıkınca koltuğunu Yıldırım’a devretmesi gerektiğini iktidara yakın medyada bir tek benim deliler gibi savunduğumu... Erdoğan’ın en yakın köşe yazarları dahil tamamı Başbakan’ın Ahmet Davutoğlu olması için güzellemeler yaparken, bendeniz Don Kişot misali tek başıma Yıldırım’ın Başbakan olması gerektiğini savundum hep.

        Neden? İki şeyden...

        Birincisi şuydu; AK Parti‘yi AK Parti yapan ve 12 yıl boyunca iktidarda tutan en temel sebep icraatçı kimliğiydi. Kabinenin değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelmiş geçmiş en başarılı Ulaştırma Bakanı olarak Yıldırım’ın bu uzun iktidarda diğer bakanlardan daha çok emeği geçmişti ve bu kimliğin Erdoğan’dan sonra devam etmesine en çok çabalayacak olan da oydu.

        İkincisi ise Cumhurbaşkanı olsa da Erdoğan’ın AK Parti’nin kaptanlığını asla bırakmayacağına olan eminliğimdi. Siyaset sahnesinde onun varlığı sürdükçe bir başka ismin liderliğinden söz dahi edilemeyeceğini biliyordum. Davutoğlu’nun böyle bir hevesi olduğuna emindim ve bu hevesin sorun yaratacağından da şüphem yoktu.

        Demek istemezdim bunu ama çok şükür o günkü öngörülerimde haklı çıktım.

        Değerli okurlarım... Başbakan Yıldırım’ı tipik bir siyasetçi falan gibi görmek çok yanlış çünkü o iyi bir siyasetçiden daha çok icraatı çok seven bir mühendis ve proje adamıdır. “Siyasette illa birinci adam olacağım, lider olacağım veya söz sanatını iyi kullanıp kitleleri peşimden sürükleyeceğim, konuşunca herkes beni alkışlasın, herkesin dikkatini çekeyim” falan türünden derdi tasası olmayan değişik bir insandır.

        Bunların hepsi bir yana öngörüsü, muhakeme gücü de çok kuvvetlidir Başbakan Yıldırım’ın.

        O yüzden de sırf Erdoğan istiyor falan diye değil, Türkiye’nin gelişip büyümesinde parlamenter rejimin en büyük engel olduğuna olan inancıyla başkanlığın gelmesini ister ve bunun olması için de emin olun canını dişine takar!

        Diğer Yazılar