Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Başbakan Binali Yıldırım, ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ı kutlar kutlamaz, Türkiye’nin kendisinden beklediği ilk jestin Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ) elebaşısının iade edilmesi olduğunu söyledi. Dün de TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı Taha Özhan, Gülen’in iadesine yönelik sürecin şubat ayını bulabileceği açıklamasını yaptı...

        Bunlar güzel hareketler, devletin yapması gereken doğru hamleler ancak yazın bir kenara... Kayıtlarınızda tutun... İddia ediyorum ve çok net bir biçimde de bunu dile getiriyorum; FETÖ elebaşısı asla ama asla Türkiye’ye iade edilmeyecek!

        Bu iade edilme meselesi bir metaforun ötesine katiyen geçmeyecek! Neden? Çünkü onun asıl sahipleri ne mevcut ABD Başkanı Obama, ne de 20 Ocak sonrasının başkanı Trump! Hepimiz biliyoruz ki FETÖ denilen maşanın asıl sahipleri Ortadoğu ve İslam coğrafyasında mihenk taşı olarak kabul edilen Türkiye üzerinde kalleşçe oyunlar oynamak isteyen derin lobi... Derin güçler! Bu tez bana ait değil... Bu benim kendi kendi muhakeme edip de ortaya attığım bir iddia da değil. Bu tez ABD istihbaratını çok iyi tanıyan, güvendiğim eski bir istihbaratçı kaynağıma ait.

        Diyor ki: “Trump’ın başkanlığı FETÖ için sarsıcı oldu, ancak bu Gülen’in Türkiye’ye iadesini kolaylaştıracak ya da kesin bir biçimde yolunu açacak bir değişim de değil! Şu kesin ki Gülen bundan sonra ABD sınırları içerisinde barındırılmaz. Sahipleri onu muhakkak başka bir ülkeye nakledecektir ve bunun için de çalışmalar seçimin sonucu belli olur olmaz başlatılmıştır. Eğer bizim milli istihbaratımız doğru takip yapabilirse bu ayın sonunda örgüt liderinin hangi ülkeye yerleştirildiğini öğreniriz. Yoksa ondan bile haberimiz olmayabilir, zira FETÖ projesinin sahipleri ABD eski düzenine kavuşuncaya dek taşeronu olan Fethullah Gülen’i bütün gözlerden uzak tutmaya gayret edecektir!”

        Türkiye’de atlarını koşturmamalılar artık!

        Yine ondan öğrendim bu bilgiyi... Yani eski istihbaratçı haber kaynağımdan... Ve açıkçası çok da şaşırdım. Çünkü, “2015 yılının yarısını Türkiye’de geçirdi” dediği kişi herhangi biri değil. Eski CIA Direktörü Robert James Woolsey! 1993-1995 yılları arasında, yani Bill Clinton’ın başkan olduğu dönemde CIA Direktörlüğü yapan bu şahıs geçtiğimiz yılın yarısını Türkiye’de geçirmiş. Bunu bir gazeteci dostumla paylaştım yazmadan önce. “Eee ne var? CIA ajanları zaten cirit atıyor Türkiye’de. Bu enteresan bir bilgi değil ki!” dedi. Dedi de bence haklı değil. Çünkü söz konusu kişi herhangi bir ajan, sıradan bir CIA mensubu değil! Adam eski bir direktör ve dahası Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi (Center for Strategic and International Studies) adlı thinktank kuruluşunun en etkin adamı. Hatta en önemlisi CIA’nın “parapsikolojik-psikotronik” istihbarat çerçevesindeki STARGATE Projesi’ni üstlenen, hani şu kısaca BAH diye bilinen Amerikan merkezli uluslararası özel askeri şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısı.

        İnternette enteresan bilgiler var bu şirketle ilgili. Bir girip okuyun lütfen. Bu şirket elektromanyetik dalgalar aracılığıyla dünyadaki herkesin düşünce ve davranışlarını takip ve kontrol edebilen bir şirket olarak biliniyor ve istihbaratta “Telegram” adı verilen yöntemi kullandıkları için de insan hakları kuruluşları tarafından sürekli eleştiriliyor. Yani ülkemizde geçen yıl tam 6 ay boyunca ikamet eden eski CIA Direktörü Woolsey’in şu anda yönettiği şirket de sıradan bir şirket değil değerli okurlarım. Bu arada en çalkantılı yıllarında Türkiye’de uzunca bir süre geçiren Woolsey’in kaldığı dönem içerisinde birilerine danışmanlık hizmeti verdiğini iddia etti aynı istihbaratçı kaynağım. Kim ya da kimler bilmiyorum ancak bu kritik bilgiyi aktardıktan sonra yazımı şu tespitle bitirmek istiyorum:

        “Sebebi ne ise ne! Belki kafa dinlemek için buradaydı. Belki de başka haklı bir gerekçeden ama ne olursa olsun bu durum, Woolsey’in asıl derdi Türkiye’yi yakından tanıma, içeriden anlama olduğu gerçeğini değiştiremez. Dünyanın en spesifik özel istihbarat kuruluşunun üst düzey yöneticisinin bu kadar uzun süre Türkiye’de ikamet etmiş olması, en azından ülkemin geçirdiği gerilimli ve sıkıntılı günler adına dipten sorgulanmalıdır. 15 Temmuz bir günde planlanmadı. Bu kalleşlik, bu alçaklık muhakkak aylar evvelinden düşünüldü, hesaplandı. Bir yeni 15 Temmuz olmaması için eskisinden de temkinli olmak zorundayız ve yabancı istihbarat kuruluşlarına artık Türkiye’nin elini kolunu sallayarak, keyfe keder dolaşabilecekleri bir ülke olmadığını da mümkün olduğu kadar hissettirmeliyiz!”

        Diğer Yazılar