Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ESKİ HSYK Başkanı İbrahim Okur’un itirafçı olmayı kararlaştırdığını ve Ankara Başsavcılığı’na verdiği dilekçede, “FETÖ’nün çözülmesinde etkili olabilecek açıklamalar yapmak istiyorum” dediğini duyunca güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.

        Aklıma 17 Aralık sonrası muhteremle yaptığımız o görüşmeler geldi. Nasıl da safa yatıyordu. Nasıl da kendini gizlemeye çabalıyordu. Öyle bir karakter sergiliyordu ki sanki o güne kadar FETÖ denilen belaya karşı dik durmuş, hatta onların hiçbir isteğine falan boyun eğmemiş gibi.

        Daha evvel bir yazımda bahsetmiştim hatırlarsanız. Kendisinin örgütle uzaktan yakından alakası olmadığını ispat için acayip spesifik örnekler vermişti. Mesela örgüt üyelerine, örgütün lideri Fethullah Gülen’le ilgili nasıl küfürler ettiğini filan anlatmıştı. Güya muhterem, kendisine baskı uygulamaya kalkan örgüt mensuplarına, “Sizin hocaefendiniz kimin kucağında oturuyor, onu söyleyin bana! CIA mı, MOSSAD mı?” demişmiş.

        Tabii saf olan, safoş olan yerdi bu numaraları, ama ben asla yemedim! O dönem HSYK üyesi olan İsmail Aydın dahi yemişti bunları, ama ben hiçbir zaman Okur’un bu kendini gizleme numaralarını yutmadım. Çünkü Okur tam da örgüt liderinin taktiklerine uygun davranıyordu. Çoook evvelden bu örgütün yapısını bilen bir istihbaratçıdan duymuştum. Demişti ki: “Fethullah Gülen’in üyelerine talimatı vardır. Kendinizi gizlemek için gerekirse bana, şahsıma ağza alınmayacak küfürlerle saldırabilirsiniz.”

        O gün o görüşmedeki yalnız değildik biz o toplantıda örgütün liderine küfrettiğini filan anlatınca ve ben de bunu ertesi gün köşemde olduğu gibi okurlarıma aktarınca zerre şüphem kalmamıştı Okur’un FETÖ’cü olduğuna. Çünkü hiç itiraz etmemişti yazdıklarıma ve dahası FETÖ medyası da Okur’un Gülen hakkında ettiği küfürleri ve diğer anlattıklarını görmezden gelmişti.

        Aslına bakarsanız orada bir taktik hatası yapıldı. Nedense örgüt liderinin taktiğinin devamı getirilmedi. Bir boşluğa düşüldü ama niye bilmiyorum. Eğer o makalem sonrası FETÖ medyası Okur’a saldırsa ve kendilerinden bekleneni yapmış olsalardı belki zihnimde başka şeyler oluşabilirdi. Ama belki. Çünkü bunların taktikleri gereği kriptolarını gizlemek için ara sıra birilerine boş yere saldırdıklarını da biliyorum.

        Neyse... Sadede gelirsek... İbrahim Okur’un cezaevi yönetimine verdiği yazılı metne atıf yapılan itirafçılık dilekçesinde avukatı demiş ki: “Söz konusu dilekçe incelendiğinde, örgütün tehlikesi ve tehdidi kadar müvekkilimin masumiyeti ve örgütle mücadelesi dolayısıyla tutukluluğunun haksızlığı anlaşılacaktır. Müvekkilim tüm samimiyetiyle adli makamlara da ifade vermeye hazırdır. Örgütün çözülmesinde etkili olabilecek söz konusu dilekçe ve kamuoyuna arz edilen itirafçı beyanlarında (diğer itirafçıların beyanları) yer alan konular da dahil adli makamlar huzurunda açıklama yapmak istemektedir.”

        Ben zaten Ankara Başsavcısı Harun Kodalak’ın, Okur’un bu son numarasını da yutmayacağına eminim, ama yine de küçük birkaç hatırlatma yapmak istiyorum. Bence konuşsun. Neyi itiraf edecekse etsin. Anlatsın bakalım geçmişte bize anlatmadığı neyi biliyormuş muhterem. Bir de tabii sorulsun, “Niye bugüne kadar susmuş, neden bu bildiklerini vaktinde anlatmamış” falan. Yani bir dökülsün. “Bir şey çıkmaz buradan” dememek lazım. Belli ki Okur satmaya karar vermiş birilerini.

        Ben bu satacağı adamların kim ya da kimler olduğunu tahmin ediyorum. Mesela o dönemin kripto siyasileri ve bürokratlarıyla ilgili çok veri sahibi olduğunu düşünüyorum. Hani çok ümidim yok ama belki bu anlattıkları sayesinde bugüne kadar bir türlü girilemeyen FETÖ’nün siyasi ayağına da girilebilir. Çok umudum yok ama belki bir operasyon da o alanda başlayabilir...

        Diğer Yazılar