Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Çok gerginiz toplum olarak. Öyle ki bu gerginlik, “Gözünün üzerinde kaşın var” diyene bile tahammül gösterilemez duruma taşımış hepimizi. Uyarıyorum, eğer bu gerginlik sona erdirilmezse, bu ülke öyle bir keşmekeşin, kaosun içerisine düşer ki, geride kalanın kimseye faydası olmaz. Kim peki toplumdaki bu gerginliğin müsebbibi? Elbette ki referandumda “Kazanç sağlayacağım” diye, “Zaferle çıkmam lazım” diye yangına körükle giden siyasiler! İktidarıyla, muhalefetiyle istisnasız hepsi..

        Bakın sayın siyasiler... Ekonomimiz zaten alarm veriyor. İşadamı, tüccar, esnaf ayakta zor duruyor. Dolar, Euro bir iniyor bir çıkıyor, herkesin tepesi atıyor. Her gün bir iflas haberi, her gün toplu işten çıkarma trajedileri. Memleket böylesi zor bir ekonomik süreçteyken bir de siz sandık hırsınızdan dolayı milleti germeyin lütfen!

        Ben doğrudan yanayım. Hiç kimse bana boşu boşuna şarlamasın. “Evet” cephesi çok hata yaptı bazı söylemleriyle. “Hayır diyen haindir, teröristtir, şudur, budur” diyerek yanlış üzerine yanlış yaptı. Ama en azından farkına varıp vazgeçtiler o yanlış söylemlerinden ve gerçekten de daha ılımlı bir noktaya geldiler.

        Muhalif kanat, yani “Hayır” cephesi de artık bu kıvama gelmeli! Kusura bakmasınlar ama CHP hâlâ genel başkanlarının aylar evvel “Başkanlığı kan dökmeden getiremezsiniz” dediği günlerdeki gibi hareket ediyor. Eğer vatandaşın “Hayır” demesini istiyorsan anlat aklıselim bir şekilde gerekçelerini! Nedir bu marş söylemeler, “Referandum kampanyamızı İzmir Marşı ile başlattık! TBMM’yi İzmir Marşı’yla inlettik” demeler falan...

        Nedir bu ajitasyon derdiniz Allah aşkına! Cenke mi gidiyoruz kardeşim! Düşman kapıya dayanmış da onları püskürtmeye mi ant içiyoruz!

        MEHMETÇİĞİM İÇİN!

        Uzaklara bak şimdi

        Varsa cesaretin bil ki

        Güneşin doğduğu o şafaktan gelir.

        Karanlığı yırtan bir yıldırım gibi aniden gelir.

        Eğilip baktığında o kara toprağa

        Ayaklarını titreten o sesleri gelir

        Babalar yetiştirmiş onu, dedeler

        Arkanda aniden duran nefesi gelir.

        Korkma, Bil ki, çelik gibi bir bedenle gelir, Rüzgârı bırak, O bir fırtına gibi aniden gelir Analar yetiştirmiş onu analar O bir destanı yeniden yazmak için gelir...

        (Bu şiiri dostum, can arkadaşım doktor Aytaç Saraçaydın, Mehmetçik El Bab’a operasyona başladığında aralık ayının 23’ünde kaleme almıştı. Dün Aytaç’ın dizelerinin gerçekleştiği kesinleşti. Mehmetçik, El Bab’da gerçekten de destan yazdı. Onları Aytaç’ın bu şiiriyle tebrik etmek istedim!)

        AKBİL BENİM YAŞAM FELSEFEM!

        Dün dedim ya cebimde akbille İstanbul sokaklarını arşınlıyorum. Kâh otobüsle, metrobüsle, kâh metroyla (aciliyet varsa tabii zaman zaman taksiyle), çoğu zaman da yürüyerek sokağın nabzını diri diri yokluyorum. Bazıları inanmamış, bazıları da bu yöntemi referanduma giderken sokağın nabzını doğru anlayabilmem için tercih ettiğimi falan sanmış. Yani kısa süreliğine akbille gezen gazeteciye dönüştüğümü düşünmüş.

        Alakası yok oysa! Ben akbili hem büyük bir konfor, hem sağlıklı bir yöntem, hem de mesleki açıdan inanılmaz faydalı olduğuna inandığım için tercih ediyorum. Misal... Evden çıkıp Taksim’deki gazetedeki ofise gelmem için araba kullandığımda en az 1 saatim yollarda geçiyor. Çünkü trafik günün her saati kilit bu hat üzerinde. Toplu ulaşımı tercih ettiğimde ise ofise ulaşmam en fazla 40 dakikamı alıyor. Bu 40 dakikanın 30 dakikası sağlığım için üstelik.

        Evden metro istasyonuna kadar tempolu yürüyorum 25 dakika! Metroya binip Taksim istasyonunda inmem hepi topu 8 dakika falan sürüyor, oradan da ofise kadar tempolu yürüyorum. Ha bir de bunun dönüşü var. Eğer her gün bunu başarabilirsem yakla- şık 60 dakika kadar jogging yapmış oluyorum. Ehh.. Benzin parasıydı, park parasıydı, yok trafikte yediğin cezaydı, arabanın yıllık vergisi, sigortası falan...

        O kadar özgürüm ki, bunların hepsinden muafım.

        Tek sorunum çok sevdiğim yüksek topuklu ayakkabılarım... Onu da çözdüm. Eğer o gün boyumu yükseltmem gereken bir toplantı, buluşma filan varsa koyuyorum bir torbaya ökçeli ayakkabılarımı, içeri girmeden çaktırmadan falan bir yerde değiştiriveriyorum. Çıkışta da aynı işlem!

        Nasıl ama?

        Diğer Yazılar