Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖNCEKİ gün Kayseri’de, büyükşehir belediyesi tarafından düzenlenen 1’inci Kitap Fuarı’nda korkunç bir olay yaşandı. Yazılan çizilene göre olay basit bir protesto gibi falan algılanabilir ama videoları izleyince olayın vehametini anlıyorsunuz. Allah korumuş da ikinci bir Sivas vakası yaşanmamış değerli okurlarım. Yaşanabilirdi de inanın! Eğer o anda polis orada olmasaymış ve “Antikapitalist Müslümanlar” adıyla tanınan oluşumun önemli isimlerinden ilahiyatçı İhsan Eliaçık’ın çevresinde önlem almasaymış, şu anda belki de bu yazıda başka bir şeyler anlatıyordum. Olay nasıl başladı, ne için başladı hiç mühim değil. Mühim olan kitabını imzalamak üzere fuara davet edilen bir yazara karşı duyulan öfkenin eyleme dönüşmesi, buna müsaade edilmesidir. O 20 kişi birden bire orada toplaşıp saldırıya geçmemişlerdir eminim. Muhakkak o grubun oluşmasına birileri önayak olmuştur ve yol açmıştır. Buna ister provokatörlük deyin isterse başka bir şey, ama Kayseri’de yaşanan olay “Oldu ve bitti” ile geçiştirilecek bir şey değil. Bu işin arkasında kim ya da kimler var ve o 20 kişi hangi akla hizmet amacıyla Eliaçık’a linç girişiminde bulunmaya kalktı, muhakkak soruşturulmalıdır.

        Tekrar ediyorum... Eğer o anda polis orada olmasaydı ve anlık refleks gösterip o linç girişimine müdahalede bulunmasaydı sonuç bambaşka olacaktı kesinlikle. Bu tip saldırganlıklar protesto hakkı ile falan açıklanamaz. Bu tip saldırganlık memleketin ayrışmada geldiği noktaya delalet eder. O yüzden cezasız kalmamalı bu olayın sorumluları kim ya da kimlerse. Eğer bu olayın üzerine “Oldu, bitti, geçti nasıl olsa” deyip yatılırsa bu işlerin devamına resmen işaret fişeği çakılmış gibi bir durum söz konusu olur.

        YAYINEVLERİNE BRAVO!

        Bu arada, fuar yetkililerini de olay karşısında aldıkları tavırdan dolayı esefle kınıyorum. Fuarı organize edenler kendileri... Eliaçık’ın yayınevine stant veren kendileri ve kitap imzalamasına ses çıkarmayan kendileri. Ama bütün bunlar onların dışında olmuş gibi 20 vandalın tepkisinden ürküp Eliaçık’ın fuardan ayrılmasını istemeleri tam bir skandal! Bu tutum organizasyonlarına büyük bir kara leke çalmıştır haberleri ola!

        Eliaçık’a saldırı sonrası tepki gösterip fuardan ayrılan yayınevlerineyse bravo! O kültür ortamının haysiyetini bir nebze kurtarmış oldular bu davranışlarıyla.

        **************

        #MANİFATURACIMI GERİ İSTİYORUM DİYENLER EL KALDIRSIN!

        İNSAN nerede yaşarsa oranın atmosferine, yaşam koşullarına da mecburen ayak uydurmak zorunda kalıyor. Hiç sevmem ama haftanın en az 5 günü falan bir AVM’ye yani alışveriş merkezine uğramak ve hatta vakit geçirmek zorunda kalmak, işte bu uyum durumlarından. Bana kalsa gitmem aslında ama oturduğunuz mahalle Türkiye’nin en ünlü AVM’leri tarafından sarılıp sarmalandığı için maalesef gitmeme gibi bir lükse sahip olamıyorsunuz. Bazı yerlerde hâlâ o eski usul mağazacılık devam ediyor. Mesela Nişantaşı ve civarında... Ya da Bakırköy’de falan, ama bizim semtte o iş tamamen yok olmuş durumda. Öyle ki mesela bir çift çorap almak için bile etraftaki AVM’lerden birine gitmek zorundasınız. Ha illaki “AVM’ye gitmeyeceğim, ben çorabımı cadde üzerindeki bir manifaturacıdan alacağım” diye diretirsen o zaman da en az 10 km’lik yol kat etmek durumunda kalıyorsun. Biliyorum şimdi bazılarınız konuyu nereye getireceğimi kestirmeye çalışıyor ve haklı olarak “Ne diyecek bu şimdi?” diye kendi kendinize mırıldanıyorsunuz.

        AVM GARABETİ

        Şunu diyeceğim değerli okurlarım: Eskiden manifaturacılar vardı hani. Hemen her mahallede bir tane olurdu ve mendil dahil envai çeşit ihtiyaçlara cevap veren o dükkândan neredeyse mahallenin tamamının çorabı ve iç çamaşırı karşılanırdı. Hâlâ vardır elbette bir yerlerde aynı tip mağazalar ama dedim ya, bizim buralarda o işler bitti artık! O dükkânların yerinde artık AVM’ler esiyor. Simsiyah cam giydirilmiş, kapalı, hava şartlarına göre klimaların fırıl fırıl çalıştığı beton yığınları yani.

        Geçtiğimiz hafta içi hem bazı ihtiyaçlarımı karşılamak hem de arkadaşlarla buluşup yemek yemek ya da kahve içmek için yolum mecburen AVM’lere düşünce yazmak istedim bu konuyu. Hep oluyordu da bu defa üst üste gittiğimden midir nedir acayip boğuldum. Bunaldım! Ve bir kez daha fark ettim ki AVM’lerdeki alışverişler çok yorucu oluyor ve bunun için de keyif vermiyor. Bunlardan daha da önemlisi pahalıya patlıyor bu beton yığınlarının içerisinde yaptığınız alışverişler. Aynı marka, aynı ürün AVM’deki mağazada yüksek kira ve işletme giderlerinin karşılanması adına dışarıdaki sıradan bir mağazadakinin iki katına satılıyor. Bu bir kere başlı başına haksızlık! Garabet! Ben niye kazıklanıyorum o süslü püslü binaların aidatına katkı sunmak için! Bir vatandaş olarak neden mecbur bırakılıyorum bu kazıkçılığa?

        Özetle değerli okurlarım, geçen haftamın yarıdan çoğu bu beton yığınlarında geçmek durumunda kalınca sizlerle bu konudaki fikrimi paylaşmak istedim. Bilmiyorum, çok şey mi istiyorum ama ben o eski alışveriş günlerinin, mahalledeki caddelerin üzerine sıra sıra dizilmiş o eski mağazacılık konseptinin geri dönmesini istiyorum. Bir başlangıç sayılsın bu yazım, ama kafaya koydum bundan böyle ara ara #manifaturacımıgeriistiyorum başlığı altında yazacağım bu mevzuyu...

        **************

        ARAP TURİST FOBİSİ OLANLAR OKUSUN LÜTFEN

        AVM’lerde alışverişe mahkûm bırakıldığım için tek başıma da olsa bu protestoyu başlattım ama bu benim başka bir yanlışı görmeme engel teşkil edemez. Dedim ya diğer yazıda geçtiğimiz haftanın yarısından fazlası AVM’lerde geçti mecburen. Oralarda da bu konuları konuştuk çalışanlarla falan. Ben AVM’ye mahkûm bırakılmaktan dert yanarken, onlar da bana Arap turistlerle ilgili yapılan abuk subuk köşe yazılarından ve sosyal medya üzerindeki yorumlardan dert yandılar. Son zamanlarda popüler olan bir AVM’deki yüksek bütçeli müşteriye hitap eden bir mağazanın çalışanları diyor ki: “Sevilay Hanım, bazıları Arap turistlerle ilgili çok saçma sapan şeyler yazıp duruyorlar.”

        ‘AÇ KALIRIZ’

        Onlara göre hava hoş ama bilmeliler ki o turistler olmasa biz aç kalırız! Çünkü bizim gibi yüksek fiyatlı, hacimli mağazaların hitap ettiği yerli müşteriler Türkiye’de değil, Avrupa’da ya da ABD’de alışveriş yapmayı tercih ediyor. Kimi, “Milano’dan aldım” havasını basma görgüsüzlüğünden, kimisi ise alışveriş yaptığının bilinmesini, görünmesini istemediğinden yurtdışını tercih ediyor. Hal böyle olunca da bu tip mağazaların kendini ayakta tutabilmesi için Arap turist bir şans oluyor. Keşke Paris’e, Milano’ya, Londra’ya, New York’a giden tüm Arap zenginler Türkiye’ye gelse. Öyle olsa hem biz ihya oluruz hem de ülkemizin ekonomisi!

        Diğer Yazılar