Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gezi Davası’nın tamamen kapatılıp, sanıklar hakkında verilen beraat kararını değerlendirdiğim yazımı bitirip tam gazeteye yollamak üzereydim ki, Osman Kavala hakkında 15 Temmuz kapsamında çıkartılan gözaltı kararı düşmüştü önüme...

        Yazdığım her şey çöp olmuş ve yazdıklarımla beraber kendimi de çöp gibi hissettiğimden konuyla ilgili yeni yorum için zaman istemiştim sizlerden.

        Yapacağım ancak önce Kavala hakkında verilen yeni gözaltı ve sonrasındaki tutuklamayı büyük bir coşku ve zaferle karşılayanların; “Affedin beni çünkü şu an çöp kutusundayım!” başlığı ile ele aldığım o ironik yazıma tepkilerine dair iki çift lafım olacak!

        Osman Kavala’yı da Gezi Davası’ndaki diğer hiçbir sanığı da tanımam, bilmem.

        Davanın kapatılmasının ve tüm sanıklara beraat verilmesine sevincim, mutluluğum kendi adıma herhangi bir çıkar elde ettiğimden değildir.

        Bu karar kutuplaşmış, kamplaşmış, bölünmüş ülkemde bir umuttu. Türkiye ile ilgili temel insan hakları ve basın özgürlüğü konusundaki olumsuz algıyı da tersine çevirecekti, sevincim bunaydı.

        Yeniden tutuklama kararına üzüntüm ise bu fırsatın elden kaçmasınadır.

        Karar, kutuplaşmış toplumu yeniden bir araya getirmeye önayak olabilirdi ve gazetecilerine, STK’larına baskı uygulayan iktidar tarafından yönetilen ülke algısı nedeniyle Türkiye’yi başta sermayesi olmak üzere batılı dünyanın yeniden çekim merkezi ülkesi pozisyonuna getirebilirdi.

        Olmadı ama.

        Maalesef düzeleceğine inandığım meseleler daha da derinleşti…

        Hayal kırıklıklarımı izah etmek için kaleme aldığım yazıma gelen tepkiler o kadar üzücü ve yaralayıcı oldu ki benim açımdan.

        Geleceğe dair umutsuzluğum, karamsarlığım daha da arttı!

        Kabul edilsin ya da edilmesin…

        Gerçek şu ki: Yaşanan bu gelişmeler en çok her daim Türkiye’nin altını oymakla meşgul başta FETÖ olmak üzere tüm terör odaklarını ve gizli ya da açık düşmanlarımızı sevindirdi.

        Bana göre Kavala’yı yeniden tutuklama kararı ile bu ülkeyi “çamurlamak” amacıyla pusuda bekleyen tüm bu hainlerin, düşmanların ellerine büyük bir koz vermiş olduk.

        Şimdi gelelim son gelişmeye yani Kavala ile ilgili yaşanan sürece…

        Beraat kararı ve karara verilen reaksiyon gösterdi ki; Cumhurbaşkanlığı’nın ve Adalet Bakanlığı’nın dava süreci ile ilgili olarak etki ve bilgileri olmamış…

        Ve bu reaksiyonlar sonucunda da bir bütün olarak bir sistem girdi devreye ve Kavala yeniden tutuklandı.

        Tabii şunu görmek lazım... Tüm sanıkların tüm iddialardan dolayı beraatleri sıkıntı yarattı ve sıkıntılıydı hakikaten de…

        Çünkü, Gezi Sürecinde kamu mallarına zarar, vandalist saldırılar, toplantı gösteri yasasına aykırı şekilde kamusal alanların işgali, Erdoğan ve ailesine ahlaksız kişisel saldırı, hakaret ve küfürler açıkça yaşanmasına rağmen bu suçlardan dolayı hiç kimsenin ceza almaması yanlıştı…

        Ve işte bu yanlışlık dolayısıyla gösterilen o haklı reaksiyonlar da haksız bir şekilde Kavala’nın başına patladı…

        Kavala bir günah keçisi oldu adeta…

        Bu arada yeri geldi bir gerçeğin de altını çizmekte fayda var.

        Ben başından beri Gezi olaylarını ikiye ayırırım.

        O dönem Sabah gazetesi yazarıydım ve iktidara yakın bir gazetede yazıyor olmama rağmen Taksim Gezi Parkı’na ağaçların kesilip AVM yapılmasını protesto etme niyetiyle başlayan eylemelere hak vermiş ve hatta bir İstanbullu olarak kendimin de Gezi’de bir AVM’ye asla razı gelmeyeceğimi söylemiştim.

        Yani başında ben de esasında bir Geziciydim…

        Birkaç aktivist gencin ağaçlara sahiplik için kurdukları çadırların yakılmasının açık bir provokasyon ve sonrasında eylemci gençlere polisin orantısız müdahalesinin yanlış olduğunu anlatmaya çalıştığım bütün yazılarım arşivlerde durmaktadır.

        Ancak tamamen masumane niyetlerle başlayan Gezi olaylarının birkaç gün sonra bazı marjinal gruplar ve terör odaklarının dahil olması ile birlikte başladığı gibi gidemediğini görmüş ve desteğimi çekmiştim.

        Bu arada Gezi’nin çıktığı noktadan çok başka bir tarafa evrilmesinde en büyük katkının o gün bilinen adıyla Cemaat, şimdi ki adıyla FETÖ/PYD Terör Örgütü olduğunun da çok sonra anlaşıldığını hatırlatayım.

        O dönem hem poliste hem de yargıda hakim olan FETÖ’cülerin tamamen manipülasyon amacıyla başlattığı soruşturmanın bir devamı olan Gezi Davası hiçbir delile ve kanıta dayanmıyordu.

        Daha önce de bir yazıda uzunca ele aldığım, soruşturmayı başlatan savcının Muammer Akkaş olması bile bu davanın o soruşturma dosyasına göre açılmasının ne kadar büyük bir yanlış olduğunun bariz kanıtıdır!

        İşlenen suçlarla değil, ilgisiz alanlara kaydırılarak yapılan soruşturmayla açılan dava delilsiz ve zorlama iddialarla akıl yürütmelerle yapılmıştı…

        O nedenle tek başına Kavala’nın zorlama delillerle tutuklu yargılandığı bu yanlış açılan davanın beraatle sonuçlanması da aslında sürpriz değildi…

        Hem açılan dava hem yargılama süreci kendi içinde problemli ve sıkıntılıydı…

        Kötü olan şey, işini iyi ve doğru yapamayanların bunun acısını Osman Kavala’ya çıkartmasıdır, ki bu çok büyük bir haksızlıktır…

        Hukuk niyete değil fiile, varsayımlara değil delillere göre işler, işlemelidir!

        Aksi durumda “Karakuşi hükümler” verilir, ki demokratik hukuk devletinde olmaması gereken bir durumdur bu!

        Bu arada Kavala’nın yeniden tutuklandığı soruşturmada da yine aynı durumun söz konusu olduğunun altını çizeyim...

        Yine varsayımlar, yine delilsiz fakat ölçüsüz iddia ve suçlamalar…

        Yazın bir kenara! Sonunda bu konu da yine aynı şekilde sonuçlanacak…

        Aynı tablo ile karşı karşıya kalacağız…

        Kalacağız da tabii bu durumda maalesef yine olan yargı ve hukuk sistemimizin itibarına, saygınlığına, güvenine olacak…

        Yaşayıp göreceğiz…

        Diğer Yazılar