Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geleneksel kültürümüz, toplumun birlikte yaşamasını sağlayan çok önemli unsurlar barındırıyor. Toplu yaşamda yardımlaşma ve hoşgörü temellerine oturan, binlerce yıldır insanlara hizmet eden bu kültürü her zaman çok önemsemişimdir. Aile yapısındaki düzenin, birlik ve dirliğin, toplum içinde yaşamanın yılların biriktirdiği geleneklerimizle daha kolay kılınacağı inanırım hep. Halk Kültürünü Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürü olarak çalıştığım yıllarda da geleneksel kültürün korunması ve tanıtılması alanında pek çok uğraş verdim. Ölüm adetleri, doğum adetleri, aile ve toplu yaşama birliğini sağlayan gelenekler bizi biz yapan özelliklerimiz ve çoğunu yaşatmamız gerekir.

        Ancak yaptığım araştırmalarda bazı yörelerde geleneksel kültürümüzün bir parçası olan törelerle ilgili sıkıntılar olduğunu gördüm. Sorgulanmasına bile izin verilmeyen, adına töre denilen bu çarpıklıklar, özellikle kadınlara ve kız çocuklarına zarar veriyor, içimizi acıtıyor.

        İnsana zulmeden bir töre kabul edilemez! Töreler insanların daha mutlu daha huzurlu bir düzen içinde yaşamasını sağlamalıdır. Bir kesimin mutluluğu başkalarının mutsuzluğuna yol açıyorsa onun adına töre demek bile yanlış. Bu yanlış adetlere töre adını verip kalıplayarak, ezilen kadınları, kız çocuklarını yıldırmak, sömürmek ise daha büyük yanlış.

        Kız çocuğunu satmak ya da erkenden zorla evlendirmek töre mi? Adına töre denilerek mühürlenen, pek çok zararlarına rağmen insanların kabullendiği ya da kabullenmek zorunda olduğu yanlışlar! İşte son romanım şahit olduğum 12 yaşında satılan bir kız çocuğunu konu alıyor. Ahlaka, insanlığa, yasalara aykırı bu satış yörede töre olarak kabul edilmiş. Kız satıldıktan sonra geri dönerse bu da namus meselesi oluyor ve ölümle sonuçlanıyor. Böyle bir töre olabilir mi? Kader Senfonisi ismini taşıyan roman, törenin kendine biçtiği yaşama şeklini kabul etmeyen kızın, çaresizlikten ölümü göze alarak çıktığı kaçış hikâyesini anlatıyor. Romanda benim karakterim kurtuluyor ama ya kurtulamayanlar, kaçacak cesareti bulamayanlar...

        Yapılan yanlışlar kader mi?

        Roman ismini Beethoven’in Kader Senfonisi (5. Senfoni) isimli bestesinden aldı. Bestede de romanda da kadere direniş var.

        Kader sözünün bilinemeyen çıkmazında, Şems-i Tebrizi’nin aşağıda yazdığım sözleri çok aydınlatıcı; Kader yolun tamamını değil, sadece yol ayırımlarını verir. Güzergâh bellidir ama tüm dönemeçler ve sapaklar yolcuya aittir. Öyleyse ne hayatın hâkimisin ne de hayat karşısında çaresizsin.

        ANKARA’DA İMZA

        Bu günlerde çocukluğumun, gençliğimin geçtiği Ankara’dayım. Buradaki okurlarıma kitaplarımı imzalamak için geldim. Bu yazıyı sizlere kurşun gibi soğuk Ankara sabahında yazıyorum. Başkentin sert ve acı soğukluğu edebiyatın sonsuzluğunda sıcaklığında ısınıyor. Umarım yakında İzmir’de yapacağım imza günümde buluşmak, yüz yüze söyleşmek umuduyla.

        Diğer Yazılar