Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Değerli okurlarım, konu öylesine derin ve katmanlı ki özetleyerek de olsa tek yazıya sığdırmam mümkün olmuyor, devam ediyorum.

        Anadolu’da kilimlerde, çömleklerde, oyalarda gördüğümüz motifler yaşam şeklini anlatıyor. Benim anlatmak istediğim binlerce yıl öncesinden süzülerek gelmiş, bir toplumun kimliğini ortaya koyan, yaşamı anlatan soyut kültürün ne denli önemli olduğu.

        Örneğin merkezi Kütahya Simav olan Yaren Teşkilatı! Günümüzde sivil toplum kuruluşlarına, kulüplere dönüştürülen bu teşkilatın kuruluş amacı yaren sohbetleriyle ve yarenlik kurallarıyla yeni yetişen gençlerin boş kalmalarını engellemek, kötü yollara sapmalarını fırsat vermemek, toplum için düzgün birey yetiştirmek.

        Uygun olmayan davranışları görülen kişi uyarıları da dikkate almıyorsa, teşkilattan atılır. Bu atma şekli de atılacak kişinin eline bir çıra yakılır verilir, karanlıkta yolunu bul ve buralardan git anlamındadır. İşte çırası yanmak tabiri de buradan kalmıştır.

        PABUCUNU DAMA ATMAK

        Tarihi Orta Asya’ya dayanan bu geleneğin kökü Ahilik Teşkilatı’dır. Hepinizin bildiği gibi merkezi Kırşehir, kurucusu Ahi Evran olan bu teşkilatın şimdiki karşılığı Ticaret Odalarıdır. Esnafın daha usta çırak ilişkisi ile yetiştirilmesinden, bir ticarethane açıp açamayacağı kararına kadar yetkili olan bir teşkilat.

        Hepinizin bildiği ‘Pabucunu dama atma’ sözü de buradan kalmıştır. Ayakkabı üretiminde çıraklıktan başlayıp yetiştirilen bir gencin, işi öğrendikten sonra kendi başına üretim yapıp yapamayacağı ahilerden oluşan bir jüri tarafından sınavla belirlenirdi. Artık yetiştiği kabul edilen çırağa bir ayakkabı yapması söylenir, yaptığı ayakkabı jüri tarafından kalitesiz veya işçilik hatalı olduğu tespit edilirse, o çırağa dükkân açma hakkı verilmez yaptığı beğenilmeyen pabuç dama atılırdı.

        Geleneksel kültürün gelişen toplumlarda aynen devam etmesi tabiî ki düşünülemez. Şekil değişir ama bilinç kaybolamaz. Ancak böyle köklü gelenekleri olan, insana, dürüstlüğe yüz yıllardır önem vermiş bir toplumun bu günlerde yaşadığı yozlaşma, sevgisizlik, kaybetmememiz gereken bu geleneklerin modern yaşama taşınırken büyük kayıplar verdiğini gösteriyor.

        KÖKLERİNDEN BESLENİR!

        Her sanatçı kendi gelenekleri ve yetiştiği yaşadığı toprakların özümsediği kokusu ile sanat eserini yaratır. Bunu sanatla biraz ilgisi olanlar, çok iyi bilirler. Bir sanat eserini ortaya çıkarmak beyin işiyse eğer, bu beynin şekillenmesinde yaşadığı kültür önemli rol oynar. Ressam, müzisyen, heykeltıraş, yazar yaşadığı kültürü yansıtır. Picasso İspanyol olmasaydı, Guernika’yı bu kadar etkileyici yapabilir miydi. Nuri İyem’in ve Fikret Otyam’ın kadınlarında Anadolu’yu görürsünüz.

        Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’unda, Fakir Baykurt’un öykülerinde Anadolu insanının yaşantılarını bulursunuz. Yaşar Kemal’in romanlarından Anadolu’yu dünya tanır. Meryemce’yi, Memed’i onlar da bilir artık. Aynen bizlerin Anna Karenina’yı, Madam Bovary’i bildiğimiz gibi. Geleneksel evrensele uzanmıştır.

        Görüyoruz ki soyut kültür, yaşamı sanatı nasıl da kucaklıyor.

        Diğer Yazılar