Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yazılarımı yazdığım sabahlar işe gelirken otobüste kafamda yazacaklarımı planlarım. Ara sıra bu plana uymadığım/uyamadığım olur. Pazartesi sabahı kafamda 25 Haziran gecesi Celsus Kütüphanesi’nde yapılan İtalya Yansımaları Konseri vardı.

        Beni fazlasıyla mutlu eden güzel bir konseri paylaşmayı, son zamanlarda dinlediğim en iyi iki ses, soprano Paola Santucci ve tenor Vincenzo Mario Sarınelli’den söz etmeyi planlıyordum.

        Hatta yol boyunca Celsus’un büyülü atmosferini hayal ettim durdum. Ta ki o insafsız, acımasız, hunhar, sanıyorum ne söylesem az gelecek, korkunç haberi görene kadar.

        Narlıdere sahilinde işkence edilerek korkunç bir şekilde katledilen bir kediyle ilgili haber bütün sabahımı mahvetti.

        Haberin detaylarını anlatıp canınızı sıkmak istemem.

        Anlatılacak gibi değil çünkü. Ancak kendisine insan diyen yaratıkların yapabileceği türden bir vahşet. Sokak hayvanlarının çektiği eziyeti pek çoğumuz fark etmiyoruz bile.

        YOK SAYIYORUZ

        Çünkü bu hayvanları yok sayıyoruz. Ortalıkta olmalarının nedeni bizzat bizlerken onların ihtiyaçlarını, acılarını hiçe sayıyoruz.

        Yine pek çok kedi ve köpek yavrusu karne hediyesi oldu.

        Yazlık evlerin bahçelerini birkaç ay süslemek için köpek alan insanların yaşadığı bir yer bu ülke.

        Yazlıktan ayrılırken arkalarında bıraktıkları bahçe hortumundan bir farkı yok bu hayvanların onlar için.

        Ne yer, ne içer? Üşür mü? Hastalanır mı? Sevilmek ister mi? Umurlarında bile değil.

        İşte bu umursamazlık, bu görmezden gelme vahşete davetiye çıkarıyor.

        Allah’ın yaz günü, kapılar, pencereler açıkken sahilde bir kediye işkence eden birini ya da birilerini gören, o hayvanın çığlıklarını duyan hiç kimse yok.

        Duysalar bile umursayan yok. Sonuçta sokakta yaşayan bir hayvan. Yasalar bile sokaktaki hayvana işkenceye edene ceza vermiyor.

        ÖNEMLİ BİR NOKTA

        Ama bence göz ardı edilen çok önemli bir nokta var. İnsan ya da hayvan, bile isteye bir can almak çok farklı bir ruhsal durumu işaret eder.

        İnsanın bir cinnet anında elini kana bulamasını bile bir yere kadar anlamak mümkün.

        Ancak, tasarlayarak, acı çekmesini izlemek için işkence etmek, can almak ve bundan haz duymak sapık bir ruh hali.

        Ve bu sapık ruh hali git gide daha büyük hazların peşine düşecek. Bu bilinen bir gerçek.

        Kedi köpekle başlayıp insana uzanan bir şiddet ve cinayet zinciri söz konusu olacak.

        Söz konusu olacak diyorum ama zaten var.

        Kadın cinayetlerini işleyenleri, küçük yaşta çocuklara tecavüz edenleri incelerseniz geçmişlerindeki şiddeti görürsünüz. Kim bilir?

        Belki birçoğu etraflarındaki kedi köpekleri öldürerek alıştırmıştır elini.

        Şiddet şiddeti doğurur. Kin ve nefret söylemiyle beslenenlerin, kendi amaçları için şiddete göz yumanların (sokak köpeklerini otoyola atmak gibi) bir de üstüne sadece paraları olduğu için kendilerini medeni insan sananların çoğunlukta olduğu bir ülkede sanırım bu tip yazıları yazmanın da pek bir yararı yok.

        Yok belki ama geri çekilmek de bize yakışmaz.

        Mini minnacık da olsun bir denizyıldızını bile kurtarmak adına böyleleriyle mücadeleye devam.

        Diğer Yazılar