Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Flüt sanatçısı Massimo Mercelli ve piyanist Ramin Bahrami’den oluşan Bach Sanssouci’nin geçtiğimiz Perşembe akşamı Celsus Kütüphanesi’nde verdiği konsere büyük umutlarla gittim. Mercelli ve Bahrami, alanlarında iki değerli Bach uzmanıydı ve 30. Uluslararası İzmir Festivali’ndeki konserleri için de az rastlanır güzellikte bir program yapmışlardı.

        J.S Bach ile eserlerini kâğıda döken oğlu Carl Philipp Emanuel Bach’a ait bu eserleri iki virtüözden, üstelik Celsus Kütüphanesi’nde dinleme fırsatı her zaman ele geçmezdi.

        Konser tam da beklediğim gibi başladı. Önce, Johann Sabastian Bach’ın Prusya Kralı Büyük Frederick ile müzikal düellosundan doğan The Musical Offerin’den Fuga Canonica in Epidiapente bölümü seslendirildi. Sonra oğul Bach’ın Re minör sonatı başladı. Bu üç bölümlük bir sonat.

        İŞE ŞEYTAN KARIŞTI

        Babaannem yolunda giden bir iş aniden aksarsa “işe şeytan karıştı” derdi. Ve sonatın ilk bölümünün sonunda işe şeytan karıştı, bir alkış koptu.

        Mercelli gülümseyerek başıyla kısa bir selam verdi ve bu her bölümden sonra bolca alkışlanmasına neden oldu.

        Opera ve klasik müzik konserlerini ellerindeki notalardan takip ederek izleyen insanların ülkesinden gelen Mercelli, baktı ki başka çare yok, bölüm aralarında alkışlara mani olunamıyor, her eserden sonra, eserin bittiğini anlatmak amacıyla kulise gitmeye başladı.

        Yani eser bitiyor, Mercelli, Bahrami ve sayfa çeviren görevli üçlü olarak sahneyi terk ediyor, bir iki dakika sonra üçlü olarak sahneye dönülüyor.

        ZAHMETLİ YÖNTEM

        Ancak, sanatçıların dertlerini anlatmak adına tercih ettikleri bu zahmetli yöntem de fayda etmedi. Her bölüm arasında alkışlar yükselmeye devam etti.

        Öyle ki son eserde Mercelli’nin flütünü ağzından çekmeden sayfa çevirmek için verdiği kısa es sırasında bile bir alkış koptu.

        Klasik müzik konserleri katı kurallar içinde dinlenmeli diye bir iddiam yok. Ama Allah için hiçkimsenin de alkışlayacağım diye sanatçının ve konseri gerçekten dinlemek isteyenlerin konsantrasyonunu bozmaya hakları yok. Programa bakmak, çalınacak eserin kaç bölüm olduğunu görmek, dinlerken bölümleri saymak bu kadar mı zor? İş öyle bir hale geldi ki pek çok konsere insanların dinlemek için değil, alkışlamak için geldiğini düşünür oldum. Biz Türkler alkışlamayı seviyoruz. Bol bol alkışlamamız için izlediğimiz performansın çok da harika olması gerekmiyor.

        Hatta sanatçıların sadece zahmet edip sahneye çıktıkları için bile alkışlandığını düşündüm zamanlar oldu. Çünkü onca alkışa değecek bir gösteri yoktu ortada.

        SÖZLÜ UYARI

        Üstelik bu alkış meselesi bulaşıcı galiba. Birisinin gayri ihtiyari başlattığı alkış fazlasıyla taraftar buluyor, bir bakıyorsunuz ortalık alkıştan yıkılıyor.

        Sanatçıların çoğuna da kibar kibar zoraki gülümsemek kalıyor. Bu işi uyararak çözmeye çalışanlar da yok değil.

        Örneğin geçmiş yıllarda Efes Antik Tiyatroda Royal Filarmoni Orkestrası’nı yöneten Gennadi Rozhdestvensky, eliyle işaret etmesine rağmen bunu algılamayıp bölüm aralarında alkışlayanları birkaç kez sözlü olarak uyarmıştı.

        Değerli şefimiz Gürer Aykal’ın da böyle bir iki uyarısına şahit olduğumu hatırlıyorum.

        Ama her şeye rağmen Massimo Mercelli, konser sonunda verdiği röportajda bence biraz da Celsus’un efsanevi atmosferi ve bu güzelliği yıkayan ay ışığının etkisiyle seyircisin coşkusundan memnun olduğunu söyledi.

        Diğer Yazılar