Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Düne kadar Pazartesi Sendromu ile ismi dışında bir tanışıklığımız yoktu. Gözlerimi açtığım anda uyanan bir insanım. Tansiyonumla başım dertte değilse yataktan fırlar kalkarım, dertte ise biraz daha yavaş kalkmam gerekir. Tamamen uyanık haldeyimdir ve yeni gün neşeyle başlamıştır. Günün bir önemi yoktur ve bu her gün aynıdır. Doğal olarak Pazartesi Sendromu yaşamam söz konusu değildir.

        Yataktan neşeyle fırlayıp kalkmak günün iyi geçeceğinin işareti olsa da sıkıntı gelecekse gelip insanı buluyor işte. Pazartesi sabahı işe birlikte gittiğim arkadaşım o gün gelemeyeceği için otobüsle yer bulabilmek için evden her zamankinden erken çıktım. Kedilerimi besledim. Bu arada 12 ve 169 numaralı otobüsleri kaçırdım.

        10 numaranın daha tenha geldiğini bildiğimden hiç dert etmedim.

        KORNA CAYIRTISI

        Durağa geldiğimde kimsecikler yoktu, trafik neredeyse durma noktasında idi. Beklemeye başladım. Bu arada bir korna cayırtısı koptu. Göztepe’den çıkmak isteyenlerle Konak yönüne ilerlemek isteyenler arasında bir anlaşmazlık vardı. Kimse kimseye yol vermek istemiyordu. Gayri ihtiyari trafik ışıklarına baktım. Sokaktan çıkacaklar için devamlı yeşil, diğerleri için sürekli kırmızı yanıyordu. Bu kargaşa kavşakta karşılan araç sürücülerin hoşgörü ve medeniyet ölçütlerine göre ya çözülüyor ya da Arapsaçına dönüyordu.

        Trafikte beklemekten sıkılan sürücüler geri dönmeye kalkınca iş biraz daha içinden çıkılmaz hale geldi. Bu düğüm çözülmez artık derken trafiğe bir de ambülans karıştı.

        Fahrettin Altay’dan Konak yönüne trafik hiç kımıldamadığı için ambülans ters yönden geliyordu. Ancak Göztepe kavşağından kendi yoluna dönmesi gerekiyordu ve zaten düğüm de oradaydı. Bazı duyarlı sürücüler birbirlerine iyice yaklaşarak ambülansa yer açmaya çalışırken birkaç uyanık hızla atılıp boşluğu doldurdu, ambülans sıkıştı, uyanıklar dâhil hiç kimse hareket edemez hale geldi.

        O sırada aracından inen bir genç diğer sürücülere yol göstererek birkaç geri manevra yaptırdı, uyanıklar aradan sıyrıldı ve ambülans takıldığı ökseden kurtuldu.

        LÜKS OTOMOBİLLER

        Ancak trafiğin akması mümkün olamadı. Durağa ilk gelen olarak oturma şansına sahiptim ve bir tiyatro salonundaymış gibi olan biteni izledim. İlk aklıma gelen ne zaman bu kadar anlayışsız olduğumuzdu. Lüks otomobiller içindeki insanlar vahşiler gibi birbirlerinin önüne atlıyor, yol vermeyen olursa kornayı köklüyor, ‘patladın mı be adam’, ‘ayıp bu yaptığın ayıp’, ‘getirme şimdi beni yanına’ gibi tehditler havada uçuşuyor ama tüm bunlar trafiğin ilerlemesini sağlayamıyordu.

        Yaklaşık kırk beş dakika izlemek zorunda kaldığım bu curcuna sırasında tek bir trafik polisi görmedim. Oysa bazı sabahlar aynı kavşakta, oralardan önemli biri geçecekse hele ona yakın polis olabiliyor.

        Bu arada durak kalabalıklaştıkça kalabalıklaştı.

        Okula yetişmek için bazı öğrenciler yürümeye karar verdi. Acele işi olanlar taksiye binmek için uzaklaştı.

        Sonunda art arda iki otobüs gelmeyi başardı. Durağa gelen ilk kişi olduğum halde ben binemedim.

        Saat sekizi on geçe lambalar düzeldi ve trafik akmaya başladı. Bu arada durağına giden bir taksi dolmuş hayatımı kurtardı. Küçük arabada arkada üç kişi neredeyse kucak kucağa işe giderken, haftaya biraz farklı da olsa Pazartesi Sendromu ile başladığımı düşünüyordum.

        Diğer Yazılar