Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kemal önde ben arkada yarı kayrak taşı yarı toprak yoldan kalacağımız odaya yollandık. Koyu pembe badanası, ilk bakışta çirkin bile sayılabilecek mimarisiyle iki katlı ilginç bir bina burası.

        Her iki katta da dörder odası var ve odaların tümü geniş balkonla denize bakıyor. Alt odalar doğrudan bir zamanların bahçesine açılıyor. Binanın yanındaki merdivenden üst kata çıkılıyor ve sonunda geçici odamıza varıyoruz.

        BEMBEYAZ BİR ODA

        Aydınlık büyük bir oda. Biri iki biri tek kişilik bembeyaz çarşaflar serilmiş iki beyaz karyola var. Bunca beyaz, odayı daha da aydınlık gösteriyor. İki yatak arasında basit bir komodin, hemen karşısında büyücek bir tuvalet masası ve hasır benzeri iki koltuk dekoru tamamlıyor.

        Çift kişilik yatağın başucunda duvara sabitlenmiş turkuaz renkli eski model bir okuma lambası var. Balkon kapısının hemen yanında da aynı renkte yine eski model ayaklı bir lamba duruyor. Perdelerden yataklara bu bembeyaz odada farklı renkleriyle bu iki turkuaz lamba ve taş zemine serilmiş turuncu bej karışık renkli iki küçük paspas hemen göze çarpıyor.

        Devamlı sıcak suyun bulunduğu banyonun eski model demir bir kapısı ağırlığı nedeniyle kolaylıkla elinizden kurtulup gürültüyle çarpabiliyor. Odada telefon, saç kurutma makinası mini bar gibi lükslerin hiçbiri mevcut değil. Tek lüks, üzerine valizinizi koyabileceğiniz açılır kapanır bir sehpa. Bu sehpa o kadar şık ki sanki ‘ben buraya ait değilim’ diyor. Ama ne derse desin doğrusu bu ya çok işe yarıyor.

        OLAĞANÜSTÜ MANZARA

        Sonraki günlerde Çanakkale Turizm ve Otelcilik Meslek Lisesi öğrencisi olduğunu ve gelecekte önemli bir şef olmayı arzuladığını öğreneceğim Kemal, gamzelerini göstererek gülüyor ve “Akşam yemeğini 7.30’dan itibaren alabilirsiniz. Dilerseniz size soğuk su getireyim” diyor.

        İnanın o anın yorgunluğu üzerine bu teklif benim için altın değerinde. Bir koşu suyumu getiriyor. O kadar güzel soğutulmuş ki başka hiçbir içeceğin suyun yerini tutamayacağına tekrar inanıyorum.

        Geniş balkonda yuvarlak masalı üç koltuklu bir oturma grubu var. Manzara olağanüstü. Oda Sivrice Koyu’nun Sokakağazı denen karşı tarafına bakıyor. Kıyı boyunda tesisler, tahta iskeleler, şezlong ve şemsiyeler görülüyor. Sol tarafta küçük bir balıkçı barınağı dikkat çekiyor. Balıkçı barınağından öteye bakarsanız karşınızda olanca heybetiyle Midilli Adası duruyor.

        Koltuklardan birini balkonun kenarına çekip oturuyorum. Güneş batmaya hazırlanırken ortalığı turuncu bir alev kaplıyor. Çevrede rahatsız edici tek bir ses yok.

        Uzaktan yayılmaktan dönen koyun sürüsünün çıngırak sesleri duyuluyor. Temiz havayı içime çekiyorum. Kendi kendime “buranın adı huzur olmalı” diyorum.

        Diğer Yazılar