Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD’de dün yapılan ara seçimlerin sonuçları yazıyı yazarken belli değildi. Hemen tüm gözlemcilerin tahminleri Demokratların 55-45’lik bir çoğunlukla ellerinde tuttukları Senato’da çoğunluğu Cumhuriyetçilere kaptıracakları yönündeydi. Ara seçimlerde Temsilciler Meclisi’nin tümü yenilenirken Senato’nun da üçte biri için seçim yapılıyor. Demokratların bu seçimde kaybedecek daha çok sandalyeleri var zira 6 yıl önce seçilenler Obama’nın Başkanlığı kazandığı seçimde onun rüzgârından da yararlanarak Senato’ya girmişlerdi.

        Şimdilik 26 eyaletin tahmini sonuçlarına bakarak Demokratların 45 sandalyeyi muhafaza edecekleri Cumhuriyetçilerin 47’yi garantiledikleri düşünülüyor. 8 eyalette kıyasıya bir mücadele var. Üstelik 8 eyaletin hepsinde de Senatör Demokrat değil. Örneğin Georgia Eyaleti’nde Cumhuriyetçi Senatör yerini korumaya çalışıyor. Yani şu anda içeride olanı sepetleme dürtüsü hayli güçlü. Gene de eğer Demokrat taban, ki Obama’ya hayli kırgın, aşka gelip sandıklara gitmezse Demokratların mevzilerini korumaları imkânsız gibi gözüküyor.

        Cumhuriyetçiler kazansalar bile bu başarı Amerikan siyasetinde uzun vadeli bir Cumhuriyetçi dönemin başlangıcı anlamına gelmiyor. ABD’nin demografik yapısı hızla değişiyor. Bir zamanların muhafazakâr Güney veya Batı eyaletlerinde beyaz olmayan nüfus artıyor. Gene bu eyaletlere göç eden genç sosyal konularda liberal seçmenler parti takıntısıyla oy vermiyorlar. Zaten pek çok demokratik ülkede olduğu gibi ABD’de de parti üyeliği sayıları düşüyor.

        Cumhuriyetçilerin yapısal derdi değişen demografik yapının gerekliliklerine ayak uyduramamaları. Parti içinde Çay Partisi’nde temsil edilen radikal sağ kanat halen çok güçlü. Özellikle sosyal konularda, ırk ilişkilerinde bu cenahın görüşleri, politika önerileri Amerikan toplumunun çok gerisinde. Köleliği kaldıran Cumhuriyetçi Parti 1960’ların sonundan itibaren bu konuda sağa kaydı.

        Partinin hiç sektirmeden sermayenin çıkarlarını savunması, eşitsizliği önemsememesi “zenginlerin partisi” etiketini taşımalarına da yol açıyor. Son zamanlarda özellikle Obama’nın finans sektöründe yaptığı reformlara çok kızan finans sektöründen müthiş bir destek görüyorlar. Başka sermaye grupları ve gözü gerçekten doymak bilmeyen Amerikan zenginleri de partinin arkasında. Vergi oranlarındaki ufak artışlardan, milyonlarca Amerikan vatandaşının nihayet sağlık sigortasına kavuşmasından, sosyal güvenlik sisteminin hâlâ ayakta kalmasından duydukları rahatsızlık nedeniyle Obama’ya saldırıyorlar.

        Obama’ya yalnızca Cumhuriyetçiler de saldırmıyor. Kırgın ve kızgın Demokrat tabanda da büyük bir öfke birikmiş. Amerikan siyasi tarihinin en pahalı ara seçimi olduğu söylenen dünkü seçimlerde pek çok Demokrat aday Obama ile arasına mesafe koydu. Başkanı kampanyalarına çağırmadılar. Kentucky Eyaleti’ndeki aday önceki seçimlerde “Obama’ya oy verdim” demeyi reddetti! Halbuki ilk iktidara geldiği zamanki durumla bugünkü durum karşılaştırıldığında Obama’nın iç politikadaki sicili hiç de kötü değil.

        Başlarda Obama’ya destek vermeyen ve ısınmayan Nobelli iktisatçı Paul Krugman’ın Rolling Stone Dergisi’nde yazdığı gibi Sağlık Sigortası yasasının geçmesi Amerikan siyaseti açısından başlı başına bir devrimdi. Tam istenileni vermese bile finans sektöründe yapılan reform ve yeni denetleme mekanizmalarının varlığı büyük şirketleri rahatsız etmişti. Üstelik yüzde 5.5 küçülmüş, işsizlik oranı yüzde 10’ları bulmuş bir ekonomi devralmışken, ABD’yi Avrupa türü bir krizden kurtarmış işsizliği de düşürmüştü.

        O halde Obama neden yüzde 40’larda sürünen bir desteğe sahip bugün? Cevabı yakın çalışma arkadaşı David Axelrod veriyor: “Kuşku yok ki başkanlığın teatral tarafından pek hazzetmiyor... Simgeler konusunda fazla kaygısız kalıyor.” Tercümesi Obama toplumla duygusal bağ kurmuyor.

        Diğer Yazılar