Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SOĞUK Savaş bittikten sonra Avrupa’nın artık bir daha güvenlik sorunu üreten bir alan olmayacağı varsayılmıştı. Gerçekten de zayıf bir Rusya karşısında Batı ittifakı hem NATO’da hem de AB’de genişleyerek Avrupa ekonomik ve güvenlik alanını açmıştı. Bu dönem zarfındaki emrivakiler karşısında Rusya pek bir şey yapamamış ancak şimdi anlaşılıyor ki epeyce öfke ve rövanş duygusu biriktirmişti.

        Avrupa bir stratejik tehdit alanı olmaktan çıkınca NATO kendisine sürekli iş, işlev ve kimlik aramış, bir türlü de bulamamıştı. Son dönemde petrol fiyatlarının yükselmesinden de yararlanarak güç biriktiren ve palazlanan Rusya’nın, Gürcistan ile başlayıp Ukrayna ile devam eden politikaları neticesinde Soğuk Savaş sonrasının tablosu bozulmuş oldu. Avrupa bir kez daha, güvenlik sorununa sahip bir alan haline geldi. NATO bu durumda kendisine yeniden misyon tanımlama imkânı elde etti.

        Giderek rollerin ve görevlerin nasıl dağıtılacağını tartışmaya başladı. Bunun yanı sıra güvenlik yükünün nasıl taşınacağına dair de bir tartışma başladı. Öyle görünüyor ki Rusya’nın yeniden bir güvenlik tehdidi haline gelmesiyle NATO’nun kendisine “alan dışı” denen yerlerde görev biçme hevesinden de vazgeçilecek. Tabii NATO’nun neler yapacağı ve yapmayacağı hakkında belirleyici tavır da ABD’ninki olacak.

        ABD 20. yüzyıldaki stratejik önceliklerine artık sahip değil. Farklı alanlara açılıyor. Asıl ilgi odağı Asya. Çin’in yükselişinin kendi kurguladığı ve büyük ölçüde yönettiği dünya sistemi çerçevesi içinde gerçekleşmesini arzuluyor. Bunu yapabilmek için gücünü toparlaması gerekiyor. Bundan böyle ilgilendiği veya çıkarlarının bulunduğu tali alanlarda o bölgelerin güçlerinin kendisine bir strateji sunmalarını bekliyor. Kendisi bu işi yüklenmeye belki Körfez dışında, hevesli değil.

        Yeni yapılanma halen sürüyor. Buna karşı direnç de var. Eskiden olduğu gibi global ölçekte ABD’nin müdahil olmasını isteyenler seslerini yükseltiyor. Dünyadaki farklı güçler de bir yandan ABD’nin her işe karışmasından şikâyetçiyken diğer yandan da Washington’un daha aktif olmasını bekliyorlar. Obama yönetimi bazen ince işleyerek bazen büyük hatalar yaparak ABD’yi farklı bir yörüngeye sokmaya çalışıyor.

        Bu bağlamda ABD’nin bir diğer güvenlik/ güvensizlik alanı olan Doğu Akdeniz’de neler yapacağı konusu, NATO’nun işlevinin ne olacağı, Napoli’deki bir konferansta enine boyuna tartışıldı. Ortaya çıkan sonuç, klasik güvenlik çerçevesinde değerlendirilebilen Rusya tehdidi karşısında ittifakın bildik yöntemlerle strateji üretebildiği...

        Buna karşılık Güney’den yani Doğu Akdeniz-Kuzey Afrika havzasından gelen tehditlerle nasıl başa çıkacağını bilemiyor. Buradaki sorunların çok boyutluluğu karşısında strateji geliştiremiyor. Devlet otoritesinin ve dolayısıyla düzenin çöktüğü yerlerde ortaya çıkan örgütlere yönelik siyaset üretemiyor. Körfez ülkelerinin bu alandaki müdahalelerine karşı yapacağı fazla bir şey yok. ABD’nin bölgeye ilgisi giderek zayıflıyor. AB ise her zaman olduğu gibi strateji üretmekten, somut programlarla durumun düzelmesine yardımcı olmaktan aciz.

        Aslında koşullar Türkiye’nin bu bölgede yapıcı bir rol oynamasına çok uygun. Hem bölge ülkesi hem de NATO üyesi olması hasebiyle. Ama iktidar ideolojik hegemonya kavgasına dalmış olduğundan, sentez üretme becerisini yitirdiğinden ve kendi kibrine yenik düştüğünden gerekli enerjiyi üretemeyecek gibidir.

        Şartları gerçekçi değerlendirmediği için yaptığı hatalar sonucundaysa, birkaç Arap katılımcının dediği gibi geçen on yılda elde ettiği tarihsel fırsatı harcamış gözüküyor. Halbuki NATO üyeliğini ve bölgedeki konumunu akıllıca kullanan bir Türkiye’nin bölgenin yeniden yapılanmasına yapabileceği ciddi katkılar var. Bu potansiyelin harekete geçirilmesi içinse dış politikada “ideoloji”nin yerinin daha sağlıklı düşünülmesi gerekecektir.

        Diğer Yazılar