Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye’de yaşayan vatandaşların çoğu bugün hayatlarını etkilemeye başlayan küresel rüzgârların, çalkantıların, depremlerin belli ki farkında değil. Metropoll araştırma şirketinin yaptığı son çalışmaya göre ülkenin kötüye gittiğini düşünenlerin oranındaki yükseliş sürüyor. Yüzde 65’i bulmuş. “İyiye gidiyor”diyenler yüzde 23’e inmiş.

        AKP seçmeninde bu oranlar yüzde 54 ve 33. Bu göreli iyimserlik AKP seçmeninin neden yüzde 74 oranında erken seçim istediğini, yüzde 83 oranında da bu seçimden tek parti hükümeti kurarak çıkacaklarına inandıklarını açıklıyor. Hemen tüm gelişmeler aksini gösterse de belli ki AKP seçmeni bugün yaşadığımız ve kendi partilerinin oluşumunda ciddi katkısı olan belirsizlik, şiddet ve istikrarsızlık ortamının tek parti hükümetiyle aşılabileceğine kendini inandırmış.

        Halbuki bugünkü çalkantı tek parti hükümeti kurulsa bile geçecek cinsten değil. Geçen 13 yıla damgasını vuran göreli refah artışı, müthiş rant paylaşımı, orta sınıflaşmayı yaratan koşullar hızla ortadan kalkıyor. Dünyada Türkiye’yi andıran tüm ülkelerde benzer sorunlar yaşanıyor. Mucize tanımlamasını hak edecek yegâne ekonomi olan Çin’de bile daha kısıtlı kaynak üretilecek, daha sıkıntılı zamanlar yaşanacak gelişmelerin önü açılıyor. Tabii Çin hapşırınca, ekonomileri büyük ölçüde Çin’inkiyle entegre olmuş ülkeler zatürreeye yakalandı.

        Nihayet yeniden Cumhuriyet Gazetesi’nde yazmaya başlayabilen Osman Ulagay’ın değerlendirdiği gibi, “dünya ekonomisini neredeyse tek başına ayakta tutan Çin’in dünyaya deflasyon ve kriz ihraç eden ülke haline gelmesi ihtimali kaygıları artırdı ve borsalarda yayılan paniğe katkıda bulundu”. Bunun tercümesi gecen 13 yılın güzel günlerinin kolayca geri gelmeyeceğidir. Dahası, Türkiye iktidar hırsı uğruna ekonomik reformları erteler, ülkede savaş yeniden başlamışken emsal ülkelerden daha ağır bir bedel ödemesi ihtimali de yüksektir.

        Metropoll’ün araştırmasının ortaya koyduğu bir diğer gerçek, 7 Haziran seçimlerinden beri yaşananların seçmen tarafından gerçekçi bir şekilde okunduğudur. “Seçimden sonra koalisyon kurulmalıydı” diyenlerin oranı yüzde 51. Koalisyon kurulamamasından AKP’yi sorumlu tutanların oranı yüzde 50 düzeyinde. Bu durumda AKP’nin samimiyetle bir hükümet kurma çabası içine girmediği algısının yaygın ve güçlü olduğu anlaşılıyor.

        Ekonomik durum kötülese de henüz çok can yakacak bir düzeye gelmemiş olabilir. Buna karşılık savaş ortamı giderek daha ağır bir karabasan olarak ülkenin üzerine çöküyor. Buradaki veriler sağduyunun hâlaâ kaybedilmediğine işaret ediyor.

        Öncelikle yüzde 49’luk bir kesim “çözüm süreci”nin gerekli olduğunu düşünüyor. Buna karşılık hatalı ve gereksiz bulanlar yüzde 38. Üstelik bu veriler seçmenin yüzde 52’sinin çözüm sürecinin PKK ’yı güçlendirdiğine inanmasına rağmen ortaya çıkıyor.

        Ateş ülkenin her yanını iyice sarmadan devletin ve PKK ’nın ateşi kesmeleri gerektiğini düşünenler yüzde 58. Kimse, Kürt ya da Türk, çocuğunun-eşinin-kardeşinin boşu boşuna ölmesini istemiyor belli ki.

        Belki en önemli bulgulardan biri, seçmenin yüzde 60’ı “PKK ’nın ve Kürt sorununun silahlı mücadele yoluyla çözülemeyeceği” inancında. İlk kez CHP seçmeninin, ki şehirli ve okumuş olduğunu biliyoruz, AKP seçmeninden de daha yüksek oranda böyle düşündüğü anlaşılıyor.

        İlginç ve seçim sonrası dinamiklerin nasıl algılandığıyla ilgili aydınlatıcı bir veri ise şu: Araştırmaya göre, toplumun yalnızca yüzde 35’i “Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin izlediği politikayı ‘sorumlu ve sağduyulu’ olarak nitelemektedir”. Yüzde 54 ise bu hayati konuda izlenen politikayı “sorumsuz ve tehlikeli” görmektedir.

        Eğer Metropoll’ün önerdiği gibi sandıktan 1 Kasım’da da aynı sonuç çıkacaksa, böylesi ekonomik koşullarda, ülkeyi kan revan içinde bırakarak neden kutuplaşmayı artıracak bir seçime gidildiğinin hesabını sorumlularından sormak gerekecektir.

        Diğer Yazılar