Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Seçimler hakkında söylenebilecek hemen her şey söylendi.

        Üç muhalefet partisi açısından da sonuç değişik derecelerde bir yenilgiydi. Kampanyanın eşit şartlarda yapılmadığı, mertçe bir rekabet yaşanmadığı doğruydu. Seçmene verilen, “Biz gidersek istikrar gitmekle kalmaz, kaos ortamında yaşarız” mesajının genel kitleyi etkilediği de yerinde bir tespitti. Terörün neden hortladığı sorusunu sormadan, yarattığı etkilerden kurtulma dürtüsünün ağır bastığı sonuçlardan anlaşılıyor. Bu bakımdan iktidar partisi, PKK’nın şiddeti tırmandırmasından yararlanarak aslında zaaf sayılabilecek bir durumdan kendisi için siyasi destek çıkarmayı becerdi.

        Anadolu sanayicilerinin zor durumu, çarşı pazar esnafının kan ağlaması, yöneticilere fatura olarak kesilmedi. 7 Haziran’da tek parti yönetiminin bitmesinin hem istikrar hem de ekonomide kötüye gidişin sebebi olduğu görüşü kabul edildi. Tek parti iktidarının ekonomik durumu düzeltmeye yetmeyebileceği, şirketlerin önümüzdeki dönemde geçmiştekinden çok farklı, çok daha zor bir ortamda çalışmak ve kâr etmek zorunda kalacakları gerçeği de kayda geçmedi.

        Seçmenin ciddi bir bölümünün bugünkü demokrasi tanımının temel kavramları ve pratikleri olan hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, güçler ayrımı, mülkiyet hakkına saygı, ifade-basın-toplanma ve gösteri özgürlükleriyle ilgili bir duyarlılık taşımadığı da anlaşıldı. Dış politikadaki hırsların ve hataların yol açtığı başarısızlıklar, gerginlikler ve özellikle Suriye’den ülkenin içine, toplumun bağrına taşınan sorunlar da çoğunluktaki seçmen tercihlerinde bir rol oynamadı. Yüksek destekli bir tek parti iktidarının varlığı bu meseleleri Türkiye’nin gündeminden çıkarmayacak.

        Dolayısıyla geleceğin nasıl kurulacağını düşünürken asıl dikkat edilmesi gereken, iktidar partisinin ve özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın nasıl bir çizgi yürütmeyi tercih edecekleridir.

        Bugüne kadar sürdürülen kutuplaşma ve gerginliği tırmandırma siyasetinin sürmesi Türkiye açısından da iktidar partisi açısından da akılcı olmaz. Nitekim gerek Başbakan Davutoğlu gerekse parti sözcüleri, yumuşak bir üslubu ve kucaklayıcı mesajlar vermeyi tercih ettiler. Toplumun eğitimli, üretken, yaratıcı kesimlerinin dışlanmaması, Türkiye’nin insan ve beceri kaynaklarının ortak hedefler için kullanılması gereklidir. Bunun ötesinde çözüm sürecinin yeniden başlatılması kadar, Türkiye’yi tek kalıptan oluşan bir kimlik dayatmasına maruz bırakmamak da önem taşıyacaktır.

        7 Haziran gecesi muhtemelen siyasi hayatının en karanlık saatlerini yaşayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 5 ay içinde o seçimin sonuçlarını silmeyi başardı. Bunu başarabilmesinde eski partisinin koşulsuz desteğinin ve karşısında ona rakip farklı bir güç odağının bulunmamasının payı yüksekti. Bunun kadar önemli olansa iki büyük muhalefet partisinin ve kendi koşul ve kısıtları içinde HDP’nin 7 Haziran gecesi AKP’nin iktidar tekelini kırmak için ellerine geçen şansı tepmeleridir.

        Bugünkü durumda MHP ideolojisiz, programsız ve gelecek projesi olmayan içe doğru patlamış bir partidir. Geleceği, AKP rekabeti karşısında belirsizdir. CHP, genel başkanının tüm çabalarına rağmen topluma erişemeyen, hantal, çarkları dönmeyen, enerjisiz ve parti olmanın ne anlama geldiğini unutmuş bir örgüte sahiptir. Gelecek vizyonu cılızdır. Toplumun en nitelikli kesimlerine dayanmakta ama onların enerjilerinden yararlanmayı da, bir yönetim becerisi göstermeyi de başaramamaktadır. HDP’nin aldığı sonuç büyük ölçüde PKK’nın şiddet politikasının bir sonucudur. Lakin bu partinin de kendi misyonunu, işlevini, 7 Haziran sonrasındaki kimliğini tam özümsediği de söylenemez.

        Bu koşullarda gelecek dönem, büyük ölçüde iktidar partisinin tercihleri doğrultusunda belirlenecektir.

        Diğer Yazılar