Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Amerika başkanlık seçimleri giderek dünyadaki yönetim sistemleriyle ilgili bir halkoylaması haline geliyor. Pazar gecesi iki aday arasında yapılan ve üzerinde Trump’ın kadınlarla ilgili söylediği aşağılayıcı sözlerin gölgesi bulunan tartışma pek çok siyasi gözlemciye göre Amerikan siyasi tarihinin en seviyesiziydi.

        Zaten Donald Trump’ın 2005 yılında televizyon yıldızı bir arkadaşına kadınlara nasıl baktığını, onları şöhretin kendisine getirdiği “sultanlık hakkı” niyetine cinsel açıdan taciz etme imtiyazına sahip olduğunu söylemesi ortalığı iyice sarsmıştı. Bugüne dek Trump’ın yalanlarını, ırkçılığını, yabancı düşmanlığını, cehaletini, şımarıklığını fazla mesele etmemeye çalışan ve seçimde ona destek veren siyasetçilerin bir kısmı acilen sıvıştılar. Her ne kadar Cumhuriyetçi Parti’nin radikal kanadı Trump’ın koşulsuz desteklenmesi gerektiğinde ısrarlıysa da hafta sonundan itibaren boşalan kadın tepkisi Cumhuriyetçileri panik havasına soktu.

        Kadınları aklına esen erkeğin “av”ı olarak gören Trump’ın küstahlığı yaşamında, tam da Trump’ın gururla savunduğu “elleme” hakkından tecavüze kadar her türlü musibete maruz kalmış kadınların isyan bayrağı açmalarına neden oldu. Zaten kadınlar indindeki popülaritesi yüzde 30’lar civarında olan, vergi kaçakçısı ve sahtekâr emlak kralı hızla irtifa kaybetti.

        Cumhuriyetçi adayın destekçisi kitlenin gerçeklerle pek ilgilenmedikleri, aday hakkındaki hiçbir olumsuzluğa kulak asmadıkları, tek dertlerinin nefret ettikleri Amerikan yönetici sınıflarına unutamayacakları bir ders vermek olduğu biliniyordu. Ne var ki bu kez dinci Evanjelist camiaların içindeki bazı önemli kadın şahsiyetler bile bu rezilliğe karşı bir tavır koymak zorunluluğu hissettiler.

        Daha seçimlere bir ay kadar bir süre var ancak Trump kamuoyu yoklamalarında sürekli irtifa kaybediyor. Ne var ki kendisi seçimi kaybetse bile “Trump’çılık” varlığını sürdürecek. Donald Trump’ın Amerikan sisteminde kimsenin beklemediği şekilde öne çıkmasını ve partisinin başkan adaylığını kendisine yönelik tüm muhalefete rağmen kapmasını sağlayan sosyo-ekonomik ve kültürel koşullar varlığını sürdürecek.

        Trump’ın kitlesinin öne çıkan profilinde daha önce de yazdığım gibi 45 yaş üzeri, az eğitimli, az becerili beyaz erkekler var. 1945-1980 arasındaki kitle üretimine katılan ve genel refah artışından pay alan bu kesim uzun zamandır fakirleşiyor. Bunun da ötesinde hayatıyla ilgili tüm istatistikler derin bir drama işaret ediyor.

        Bundan 40 sene önce düşük gelirli bir Amerikalıyla yüksek gelirlinin yaşam beklentisi arasındaki fark 5 yılken bugün fark 15 yıla çıkmış durumda. Toplumun bu kesimi içindeki intihar oranları ortalamanın çok üzerinde. Bunun yanı sıra bu kitlede aileler parçalanıyor, alkol ve uyuşturucuyla hayatlar tüketiliyor. Yakın zamana kadar kendisini ülkenin sahibi gören beyaz alt-orta sınıf, refahındaki düşüşten kendisini “aldatan” seçkinleri sorumlu tutuyor. Tüm bunlara 2042 yılında ABD’de beyazların mutlak çoğunluk olma konumlarını kaybedecekleri olgusunu eklerseniz psikolojik sıkıntının, çaresizliğin ve öfkenin boyutları anlaşılır.

        Kitlenin seçkinlere yönelik başkaldırısı yalnızca ABD’ye özgü değil. Avrupa’da da benzer bir yönelim var. Türkiye’de, Hindistan’da, daha önceleri Tayland’da, şimdilerde Filipinler’de alt sınıfın öfkesini iktidara taşıyan pek çok lider var. Gelecekte sayıları artacak gibi. O nedenle Trump kendi çiğlikleri, yetersizlikleri, tembelliği, küstahlığı ve bilgisizliği nedeniyle seçimi kaybetse bile onu destekleyen kitle, öfkesini daha da köpürterek varlığını sürdürecek.

        Hillary Clinton’ın sıkıntısı, belki de dramı seçkinlerin temsilcisi olarak bu öfkeyi besleyen sistemi, güç ve servet dağılımını kökten değiştireceğine dair bir güveni kendisini destekleyenlere bile verememesi. Daha da kötüsü bugünkü siyasetin arka planını oluş- turan sosyo-ekonomik ve kültürel çerçevenin değişeceğine de inanmaması.

        Diğer Yazılar