Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Marakeş

        6 yıl önceki toplantımız Tunus diktatörü Zeynel Abidin bin Ali’nin ülkesini terk etmek zorunda kaldığı gün başlamıştı. Çoğunluğu Arap ülkelerindeki otoriterliğe karşı, özgürlükçü ve demokratik rejimlerin yerleşmesinden yana olan katılımcılar, bu nedenle derin bir heyecan içindeydiler. Olayların akışı bu heyecanı ortadan kaldırmakla kalmadı. Özellikle Suriye’deki rejim karşıtı hareketin kısa sürede kanlı bir iç savaşa dönüşmesi, IŞİD’in ortaya çıkışı derin bir karamsarlık yarattı.

        Tahrir Meydanı ile dünyanın göz bebeği haline gelen Mısır, geçmişteki otoriterliğine rahmet okutacak katılıkta bir askeri diktatörlüğe rıza göstermek zorunda kaldı. Bölgenin iki önemli devleti Irak ve Suriye’de devlet yapıları çöktü. Topraklarının önemli bir kısmı IŞİD egemenliğine girdi. Örgütün devletleşme çabası son iki yıldaki müdahalelerle büyük ölçüde engellenebildi.

        Arap dünyasındaki Cumhuriyetler başkaldırıdan paylarını alırken, Arap isyanlarıyla ortaya çıkan hoşnutsuzluk monarşilerde benzer bir çalkantıya yol açmadı. Bu rejimler ellerindeki kaynakları kullanarak, meşruiyetlerini sağlayan toplumsal ilişkileri ön plana çıkararak badireyi en azından bir süreliğine atlatmayı becerdiler. Mısır’da 83 yıllık bir beklemenin ardından iktidara gelen Müslüman Kardeşler’in yönetim ehliyeti olmadığının görülmesi, yalnızca seçilmiş Cumhurbaşkanı’nı deviren ve ülkeyi müthiş bir baskıcılığa teslim eden askeri darbenin bazı kesimlerden destek almasını sağlamadı; İslamcı akımların ülkeleri yönetebilme becerilerinin toptan sorgulanmasına da yol açtı.

        Bunun yanı sıra İslamcı akımlar içinde şiddeti dışlayan demokratik yönelimlerin zemin kaybetmesi, genç nesillerdeki potansiyel radikalizmin hareketlenmesi sonucunu da verdi. Şimdilik fırtınayı atlatan rejimlerin önümüzdeki dönemde atacakları adımlar bölgede bir düzen kurulup kurulmayacağının da belirleyicisi olacak. Ürdünlü iki katılımcının vurguladığı gibi, Arap isyanları rejimlerle toplumlar arasındaki toplumsal mukavelenin hanidir iflas etmesinden kaynaklanmıştı.

        Önümüzdeyse, petrol gelirlerinin göreli olarak düşük kalacağı, buna karşılık ihtiyaçların artacağı bir dönem var. Petrol rantlarının/ gelirlerinin dağıtılmasıyla ayakta tutulabilen sistemler de bu imkânların azalması nedeniyle patlayabilecek ikinci bir dalgaya hazırlanmak zorunda. Yoksa o ikinci dalganın şiddeti önünde en sağlam gözüken rejimin bile dayanması zor gözüküyor. Hele modernleşme süreçlerinin dışında kalan, bunun beslediği öfkeyi nihilist şiddete dönüştürecek kitlelerin hazırda, kent çeperlerinde beklediği göz önünde bulundurulursa.

        Böyle bir bağlamda konferansta yapılan sunumlardaki hukuk vurgusu gerçekten önem taşıyor. Bu vurgu yalnızca devletlerin hukukla ilişkilerinin güçlenmesi ve vatandaş haklarının gözetilmesi anlamında değil. Birbirinden yetkin makalelerde İslam hukuk düşüncesi/devlet geleneği içinde bazı dönüşümlerin neden gerçekleşmediği, önümüzdeki dönemde bu gelenekten nasıl yararlanılabileceği sorgulandı.

        Bu bakımdan belki de en önemli katkılardan birisi Suud devletinin bile, tıpkı 19. yüzyıldaki Osmanlılar gibi giderek sekülerleşen yani devletin hukukunu ön plana çıkaran bir evrimi tamamladıkları teziydi. Bu bakımdan Cevdet Paşa’nın Mecellesi bölgenin modernleşmeye verdiği, kendi gelenek ve köklerinden beslenen bir örnek olarak önem taşıyordu.

        Geçen sene Brexit ve Donald Trump’ın seçilmesiyle iyice su yüzüne çıkan küresel düzeydeki felsefi/yönetim/ekonomik ve sosyal kriz uzun zamandır sadece Arap Ortadoğu’suna mal edilen hastalıkların aslında tüm dünyada etkili olduğunu göstermişti. Bu bakımdan bu konferansta öne çıkan bir diğer nokta da aslında, kısa vadedeki geleceği hiç de parlak gözükmeyen bölgenin bir bakıma artık tüm dünyayla aynı zaman ve anlam diliminde yaşadığıydı.

        Diğer Yazılar