Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Tam bir hafta sonra ABD’nin yeni başkanı yemin ederek göreve başlayacak. Yalnızca ABD’de değil dünyada da farklı, büyük ihtimalle sıkıntılı, hatta tehlikeli bir dönem baş- layacak. Bu dönem aynı zamanda Amerikan hegemonyasına en büyük zararın Amerikan yöneticileri tarafından verildiği bir dönem olacak. Yeni Başkan Trump bugüne kadar söylediklerinin önemli bir bölümünü yerine getirdiği takdirde Başkan Bush’un Irak Savaşı ve zenginlere çalışan bir ekonomi nedeniyle başlattığı güç erozyonunu da hızlandıracak ve muhtemelen geri döndürülemez bir rotaya da sokacak.

        Barack Obama, hemen her bakımdan Bush sonrasında Amerika’yı toparlayacak bir şahsiyetti. İslamcılığın baş düşman haline geldiği bir dönemde ve ortamda Müslüman göbek adıyla üstelik bir siyahi olarak seçildi. Hillary Clinton’ın son seçimlerde oy almayı beceremediği için ırkçılığı vurgulanan beyaz işçi sınıfının oylarını almayı da becerdi. Seçilmesi ABD’nin kuruluş günahı kölelik ve ona bağlı resmi ve gayri resmi ırkçılık mirasının reddi anlamına geliyordu. Sadece bu bakımdan bile devrimci bir dönüşümü simgeliyordu.

        Obama döneminin sonunda yaşananlara bakıldığında belki de en ironik durum bir “Afrikalı-Amerikalı’nın” başkanlığının ırkçılığı bitirmek yerine son bir alevle canlanmasını sağlamasıydı. Çarşamba gecesi, görevden ayrılmadan önce yaptığı son konuşmada Obama, “ırkçılık sonrası Amerika” söylemini zaten gerçekçi bulmadığının ama yaygınlaşan ırkçılığın da Amerikan demokrasisine yönelik tehlikelerden birisi olduğunun altını çizdi.

        “Elbette yapabiliriz” sloganıyla seçilen Obama’nın tarihsel işlevi Amerikan gücünü yeniden toparlamak, ülkesinin Irak Savaşı nedeniyle yerlerde sürünmeye başlayan prestijini inşa etmek ve dünya sistemine Bush döneminin ardından bir nebze tutarlılık getirmekti. Bunun da ötesinde, iktidara geldiğinde İslam dünyasına seslenmiş, İran’la yakınlaşmak istediğini belirtmiş, Rusya’yla ilişkileri yeniden kurmaktan bahsetmişti. Tüm bu vaatleri nedeniyle de Nobel Barış Ödülü heyeti, daha çiçeği burnunda başkanı hak edilmemiş bir Barış Ödülü’ne layık görmüştü.

        Obama’nın dünyayla daha barışık, kendi hedeflerine ulaşmak için kuralları hiçe saymayan, dünya sistemindeki sorunları savaşla halletmekten vazgeçmiş bir ABD yaratabilmesinin önkoşulu, ülke ekonomisindeki devasa hasarı onarabilmesiydi. Bundan dolayı da Obama’nın öncelikleri en başından itibaren iç politikaya, özellikle de ekonomiye yönelik oldu. 2008 yılında son 70 yılın en ağır krizine giren ekonomiyi toparlarken, bir yandan da geçmiş dönemlerin eşitsizliklerini gidermeye çalışacak ve en önemlisi dünyanın en zengin ülkesinde sigortasız yaşamak zorunda bırakılanları koruyacak bir sağlık sistemine geçecekti.

        8 yılın sonunda Obama’nın ekonomik sicili hayli parlak gözüküyor. Bush döneminde başlayan ekonomiyi onarma çabalarına Obama döneminde devasa bir paketle devam edildi. Sonradan çok tartışma çıkaracak şekilde krizin sorumlusu sermaye kesimleri kollanırken asıl darbeyi yiyen orta sınıflara yönelik koruyucu müdahale yapılmadı. Gene de Amerikan ekonomisi 8 yılın sonunda işsizlik konusunda gelişmiş ülkelerin hepsinden daha iyi bir konuma geldi. 2010 yılından beri özel sektörde yaratılan istihdam 15.6 milyonu buldu.

        Amerikan ekonomisi 2016 yılının üçüncü çeyreğinde kriz öncesindeki üst seviyesinden yüzde 11.5 daha büyük, kişi başına gelir kriz öncesinden yüzde 4 daha yüksekti. Arada, Obama’nın konuşmasında söylediği gibi, ABD’nin fosil yakıt ithalatına bağımlılığı azaldı, alternatif enerji üretimi yüzde 50 arttı. 20 milyon Amerikalı sağlık sigortasına kavu- şurken, tepedeki yüzde 1’in vergi oranları da yükseltildi. Amerikan ölçeğinde bakıldığında Obama dönemi sosyal demokrat sayılabilecek bir programın, 6 yıl boyunca Obama’ya kan kusturan, orta sınıflara kaynak aktarmayıp zenginleri abad eden Kongre’ye rağmen uygulandığı bir dönem oldu.

        Obama’nın her bakımdan zıddı sayılabilecek Trump’ın bu olumlu ekonomik koşullara rağmen seçilebilmesi o nedenle ciddi bir şok yarattı. Bunu açıklamak içinse ekonomiden çok Amerika’yı kasıp kavuran kültür savaşlarına bakmak gerektiği anlaşılıyor.

        Diğer Yazılar