Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bugün, Türkiye saatiyle 20.00’de Donald Trump ABD Başkanı olarak yemin edip göreve başlayacak. Karakter olarak, birikim olarak, öne çıkardığı değerler olarak selefinden bambaşka bir profile sahip. Trump’ın başkanlığının Amerikan demokrasisi açısından bir tehlike teşkil ettiğine inananların sayısı küçümsenecek gibi değil. Dünya sisteminde bizzat ABD’nin kurduğu düzeni reddediyor, Avrupa ile 70 yıla yaklaşan yakın ittifaktan vazgeçebileceğini hissettiriyor. Kısacası, Trump’ın başkanlığı ne şekilde evrilirse evrilsin gerek ülkesi gerekse dünya açısından yeni bir dönemin başladığını ilan ediyor.

        Kendisini, “Ben insanların fantezileri üzerine oynarım” diye tanımlayan yeni Başkan’da “devrimci” potansiyel arayan fantezi sahiplerine belki Nazilerin de kendi çaplarında devrimci olduklarını, çeşitli hiyerarşileri yok ettiklerini, dehşet verici bile olsa müthiş bir medeniyet vizyonuyla yola çıktıklarını hatırlatmakta yarar var. Ne var ki o türden “devrimcilik” fantezilerinin ardından gelen sadece feci bir yıkım oluyor.

        Donald Trump, benzer demagog liderlerin yaptığı gibi etrafındaki değişimin hızından sersemlemiş, ekonomik açıdan çarpılmış, yerleşik seçkinlere karşı içinde müthiş bir sınıfsal ve kültürel öfke biriktirmiş olanlara seslenerek yükseldi. Onlara sunduğu gelecek aslında gurur duyulan bir geçmişin anlatısıydı. O geçmişte, beyazlığın doğuştan getirdiği avantajların, renkleri koyu olanlar, Amerikalıların işlerini ellerinden alan yabancılar, göçmenler tarafından tehdit edilmesi söz konusu değildi.

        Trump’a seçimi kazandıran Michigan, Pennsylvania gibi ABD’nin imalat sanayi merkezleri olan eyaletlerdeki mitinglerde Trump, eski güzel günlerin yani yüksek ücretli istihdamın geri geleceğinden dem vuruyordu. Üstelik işçi sınıfını küçümseyen, onun değerlerine burun kıvıran seçkinlerden de intikamlarını alacaklardı. Kullandığı dil kendisini dinleyenlerinki gibi basit, kaba, intikamcıydı. Bunun da ötesinde bağlantıları hep uluslararası olan seçkinlere karşı yerlilik ve millilik ön plana çıkacaktı.

        Ne var ki ele aldığı konular hakkındaki bilgisi en iyimser tahminle sınırlı kalan Trump’ın başarısı yalanlar üzerine kuruluydu. Çelik işçilerinin ya da kömür madencilerinin kaybedilen işlerine kavuşacakları elbette doğru değildi. Yaşananların tümünün Amerikan halkına yönelik bir komplo olduğu da. Ne var ki büyük yalanlar 2008 krizinin sonrasındaki ortamda kitleleri sürüklemede başarılı oldu. Kendine âşık, yakın arkadaşı pek olmayan, siyaset derslerini Soğuk Savaş tarihinin en feci şahsiyetlerinden, yalanı silah olarak kullanmak gerektiğine inanan Roy Cohn’dan alan Trump kısa sürede umutsuz, depresif bir kitleyi efsunladı.

        Ne var ki, kurduğu kabinenin kimlerden oluştuğuna bakıldığında Trump’ı müthiş bir heyecanla destekleyen, onda kendilerini koruyacak, haklarına sahip çıkabilecek birisini görenlerin izlenecek politikalardan en çok zarar görecekler olduğu da belli. Kurduğu kabinede, tabiri caizse her ciğerci dükkânını (bakanlığı) bir kediye emanet etti. Kurduğu kabinenin yarısı kendisine en coşkulu desteği veren kitleyle asla alakası olmayan milyarderler, geri kalanın önemli bir kısmı da şahin asker kökenlilerden oluşuyor. Bu kabinenin önceliğinin, halkın ya da küreselleşmenin sillesini yemiş kesimlerin çıkarlarını korumak olması söz konusu değil.

        Trump’ın başarısı ve başkanlık dönemi yalnızca bu illüzyonistin kimliğiyle, kişiliğiyle açıklanamaz elbette. ABD’yi bu noktaya getiren gelişmeleri, siyasi arka planı da göz önünde bulundurmak gerekiyor. Şimdilik, ünlü iktisatçı Daron Acemoğlu’nun Foreign Policy Dergisi’nde çıkan “Trump’a karşı son savunma biziz” (We Are the Last Defense Against Trump) yazısındaki uyarıyı nakledeyim: “Güncel demokrasinin yumuşak karnı olduğunu keşfediyoruz... Devlet kurumlarının içinin boşaltılması ve kişisel yönetimin bir çeşidinin tedricen yerleşmesi... Amerika’yı böyle bir tehdit karşısında körleştirense kurumlarımızın meşhur gücüne olan sarsılmaz ve modası geçmiş inancımızdır.”

        Diğer Yazılar